DOĞANIN HAYATA
DAİR ÖĞRETİLERİ....
Ne zaman
bilgisayarımın başına geçsem yazacağım yazı yarıda kalır? Nedendir bilemem?
Yazmak istediğim
yazı; Gülay’la birlikte yapmış olduğumuz Kapıorman dağlarında ki doğa
yürüyüşüne ilişkin idi... Usumda bir yanıp bir sönen illa da yazmakla
yükümlüsün denilen şey ise “etkisi altında kaldığımız diren gezi park” gösterileri
hakkındaki düşüncelerim idi...
Diren Gezi Park
olayını; şimdiye kadar yaşadığımız Türkiye sathındaki tüm gösterilerle
karşılaştırdığımda ortaya çıkan sonuç: Psiko-sosyal yönden “özgür ruhun “aranması
olarak algılıyorum.
Baskılardan,
boyunduruklardan, ayrımcılık ve adaletsizlikten yakınma, farklı hatta birbirinin zıttı
düşünenlerin asgari müştereklerde buluşamazlarsa dahi birbirlerine dayanmalarının
zorunlu olduğu fikrinin bir “doğa” düşüncesi ile açığa çıktığı yer
olarak düşünüyorum...
Şimdi bir okurun
“insanoğlu ilk çağlardan beri mutluluğun peşinde özgürlüğün peşinde koşmadı mı?
Tüm bunlar yeni olmuyor ki diyebilir?
İlk çağlardan
beri insanoğlunun başlıca zorluğu “ doğa” “doğa koşulları” idi. Doğa ile baş
etmenin çarelerini aradı ve bunları yaparken de kendileri tek uğraşı kaynağı
karşısında belki de tek yürek olarak onunla baş edebilme gayretleri içine
girdi...
“Gezi parkı”
gösterisinin “ilk çıkışı” ise: Doğaya saygı ve korunması düşüncesinden idi. “Güdümsüz olması” ... İnsani düşünce ve
taleplerin ortaya konması ve doğanın korunmasına örnek teşkil etmesi daha da
önemlisi “zıt grupların birbirlerine tahammül edecek saygıda olmaları” ayrı bir
özelliği idi...
Ben inanıyorum
ki; kişiler dahil olmak üzere bu olaylardan payımıza düşen olumlu kazanımları edineceğiz...
Bugün dahi etkilerini sosyal alanda gözlemlemekteyiz...
Yıllardır doğa
etkinliklerine katılmamızın belki de tek amacı; doğada ki engellerle karşılaşa
karşılaşa kendi mücadele ve direnme duygumuzu başta doğa olmak üzere hiçbir canlıya
zarar vermeden; insani yönümüzü geliştirmektir.
Keza biliyoruz
ki; iç dünyası
olmayan, kendi derinliklerinde düşe kalka yol almamış insanın; insani duyguları
taşlaşır.
İşte kendi içimizde ki duyguların taşlaşmasına mani olmak
için; Hendek yaylalarında; adım atmanın, karşılaştığımız engelleri tek tek
aşarak, zorluklarla karşılaşanlara yardım etmenin ve gördüğümüz doğal
güzellikleri ayrı ayrı yudumlayarak, keyfini yaşayarak doğaylabaşbaşa’lığı yaşadık
ve Ulu Tanrıdan dileğim bu keyfin devamını sağlamasıdır.
Keza her “engel ve zorluk” içinizdeki” aşkı” artırır,
sönmüşse o kıvılcımı çakmasını ve tutuşturmasını sağlar... Eğer her “engeli”
bizler ilerlememizi durduran olarak kabul edersek o zaman yaşamanın anlamı
kalır mı? Bilinmez?
Bu doğa yürüyüşümüzde de bir gencin; güçlü kuvvetli
görünmesine karşın karşılaştığı hatırı sayılır engel karşısında; bu engeli
nasıl aşarımı düşünmeden, çaresiz ve ağlamaklı bir hal almasını inanın Gülay’la
birlikte kabullenemedik...
Oysa gençti, güçlüydü, dinamikti, çevikti...
Ne denli zor elde
edilebilirse “özgüven” o denli sağlam olur. Kişi dik durur...
İşte, hayata dair dersler ve ilham vermesi ile doğayı
seviyoruz ve saygı duyuyoruz...
Gülay&Mehmet YÜCEBİLGİÇ
Temmuz 2013