DÜZCE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
DÜZCE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Nisan 2008

MELEN ÇAYI VADİSİ YÜRÜYÜŞÜ

BAHAR GELME ÜSTÜME

Bahar, yalvarırım çek git işine!

Salma üstüme çiçeklerini,

...aklımı çelme!
Her sabah çimenlerin çiyden ürpererek uyanıyor bahçemde;
sonra güneşle oynaşıp tütsülenmiş gibi buğulanıyor.

Ne zaman sokağa çıksam badem ağaçları salkım saçak çiçek...

Kavaklar kıpır kıpır, ıslık ıslığa meltem...

Kırda dayanılmaz bir kekik kokusu, toprakta türlü çeşit börtü böcek...

Yapma bunu bana bahar,

Böyle üstüme gelme. Zaten damarlarımda zor zapt ediyorum kanımı...

Çoktan cemreler düşmüş beynime, yüreğime...

Kalbimin buzları erimiş.

Göğüs kafesimde ne idüğü belirsiz bir kıpırtıyla geziyorum nicedir...

Bir de sen çıldırtma beni...
Krizdeyim ben...
Tembelliğin sırası değil, uyamam sana...

Al git serçelerini sabahlarımdan, çağlalarına, kokularına hâkim ol.

Meltemlerine söyle, deli gibi ıslık çalıp sokağa çağırmasınlar beni...

Bulutların üşüşmesin başıma...

Girme kanıma benim...
...yoldan çıkarma.(DEVAM EDECEK)
CAN DÜNDAR
MELEN ÇAYI VADİSİ YÜRÜYÜŞÜ

Günlerden 30 mart2008 saatlerin bir saat ileri alındığı ve sabah bir saat daha erken kalkıldığı gün…
Bu kez Zirve Dağcılık kulübü üyeleri ile Melen Çayı Vadisinde yürümek için yola koyulduk.
Daha önce görmediğimiz ve yürümediğimiz bir parkur… Ama rafting yapanlardan bir de İstanbul’un suyunun getirildiği çay olduğu için çok sık işittiğimiz bir yer…
Her bilmediğimiz doğa yürüyüşünde olduğu gibi nasıl bir doğa güzelliği ile karşılaşacağımızı düşleyerek… Araç yolculuğumuz Dokuzdeğirmen köyünde sona erdi… İlk intiba tertemiz ve bakımlı bir köy… Burada hazırlıklarımızı yapıp Melen Çayının üzerindeki köprüden geçerek yürüyüşe başladık… Yürüyüş rehberimiz Muhittin ve Alâeddin Beyler Yürüyüş ilerledikçe Melen çayı vadisi yeşilliklere bezenmiş bir halde karşımıza çıkmıştı… Yer yer tuvalden fırlarcasına bembeyaz ve pembe çiçekleriyle yeşile ayrı bir anlam katan baharı muştulayan ağaçlar…
Etrafı çitlerle çevrilmiş ahşap evler; yüz yıllardır aynı geleneği sürdürüyoruz, geleneğimize bağlıyız dercesine bir biri ardına önümüze çıkıyor… İçlerinden bak ben çağdaşlığı da yaşıyorum geleneğimi de sürdürüyorum diyen; kerpiçten ama uydu anteni bulunan, bacası tüten kulübe içindeki olumlu sımsıcak şefkatini üzerimize yansıtıyor… Köyler küme küme değil Karadeniz usulü yol boyunca tespih tanesi gibi dizilmiş…
İçlerinde betona bulanan evlerde yok değil… Tuğla ahşap karışımı evler daha başka bir his uyandırıyor üzerimde… Tabii ki “ahşap evler” nedense içimde daha başka bir his uyandırıyor… İçime yarı hüzün yarı sevinç dolu kıpırtılar serpiştiriyor, bir de bu hissimi; bacasından tüten tezek veya odununun kokusu tütsülüyor… Gülay adeta serçe gibi sekiyor; kıvrıla kıvrıla tüm masumiyetini sergilercesine Melen Vadisi içinde akan Melen’in ta! Kendisi ile yatağının tüm güzelliklerini usuna ve fotoğraf makinasına kaydetmek için… Tüm dikkati Melen Çayına dökülen küçük dereciklerde idi… Dereciklere baktığımda; ne denli berrak ve duru olduklarını gördüm… Kendi bedenlerinde, çevresindeki doğanın tüm güzelliklerini güzellik katarak yansıtıyorlardı… Hiçbir aşırılıkları, böbürlenmeleri yoktu, hoşgörü ve ağırbaşlılık içindeydiler… Sadece biri değil tüm derecikler aynı sadelik ve durulukta idi…
Gülay bu sadelik ve duruluğun peşinde mi idi? Uysal mı uysal Melen Çayı: Karadeniz’e dökülmeden dereciklerle gücüne güç katıyor, gücüne güç kattıkça da; duru rengi çamur rengine dönüşüyor, bünyesine kattığı derecikleri de kendi rengine benzetiyordu,gücü arttıkça da düşünme yeteneğini kaybetmiş, ne oldum delisi olmuş, alçak gönüllüğünü unutmuş, gücünün sarhoşluğundan ne tarafa akacağını bilemez bir halde, yatağına sığamaz, yasa tanımaz bir dünyalı kılığına bürünüyordu…
Geçit vermeyen yerlere köprüler kurulmuştu... Karşı yakaya geçebilmek için...
Yürüyüş grubumuza misafirler dâhil oluyordu, doğanın esas sahipleri, Gülay’ın sadık dostları, köyün köpekleri bizlerle yürüyüşe devam ediyorlar…
Birden gökteki aydınlık yerini puslu ve bulanık bir havaya bıraktı ve yağmur çiselemeye başladı… Bu kez yokuş aşağı iniyoruz fındık bahçeleri arasındaki patikalardan aşağı birden “rafting yapanların” fotoğrafını çekeyim diye hızlandım…
Ama kendimi öylesine yere yapışmış buldum ki Gülay’ın yardımıyla kalkabildim… Sol elim hiç böylesine uyuşmamış ve ağrımamıştı… Parmaklarımı incelediğimde serçe parmağımın şeklinin eklem yerinden bozulduğunu fark ettim, molada Gülay’dan ilk yardım çantamdaki antienflamatuar merhemle parmağımı yerine oturtmasını ve bunu yapabileceğini söyledim… Birkaç asılmadan sonra yerine oturduğunu hissettim… Parmak yerine oturmuş rahatlamıştım ama… Sanki içinde bir parça fazlaymış gibiydi… Ağrıyı ve ödemi azaltmak için iki ilaç aldım… Gülay’ın yanımda bana moral vermesiyle; kırıldığını sezinlediğim parmağımın acısını: Büyük bir keyif öncesinde tadılması zorunlu denemeler olarak algıladım, yeni gördüğüm ve bastığım yerlerden de keyif alma zamanıydı… Güvensizliğe, endişeye, korkuya ve öfkeye gerek yoktu…
O halde mola sonrası sol koluma taktığım kalın bir eldiven ile yürüyüşe devam etmeliydim… Yağmur altındaki yürüyüşümüz; yer yer Melen Çayının kenarındaki geçit vermez, zorlu cangıl ormanları ve kayalıklarında zaman zaman da yemyeşil fındık bahçeleri arasında sürdü…
Uzaktan ahşap evleri gördüğümde yine içimdeki sevinç yumağı açılıvermişti… Öylesine kendimden geçmiştim ki kaç ahşap evin fotoğrafını çekmiştim? Hem çekiyor hem de içinde yaşayan var mı yoksa terk edilmiş mi? Diye içlerine bakıyor oturanları gördüğümde selamlaşıp içimden Oh çekip… Seviniyordum…
Peşi peşine Dokuzdeğirmen, Harmankaya, Büyük Melen köyleri geçilmiş… Şimdi ise… Beyler köyünde idik…
Modern bir kahvede çaylarımızı yudumlarken… Dikkatimi “fındık sobası” çekiyordu…
Gülay da ben de “Melen Çayı ve Vadisi” gibi “fındık sobası”nı da yeni görmüştük…
Genellikle acılar ve zorluklar kişinin düşüncelerini kışkırtır diye söylenir...
İnanın bana yazdıran ise doğa sevgisi, o güzellikleri tekrar yaşama isteği...

Şimdiden geçmiş olsun dileklerinizi duyar gibiyim...

Teşekkürler...


Mehmet YÜCEBİLGİÇ