AKÇAM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
AKÇAM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Aralık 2009

2010 YILINA GİRERKEN...TÜRKLERDE HAYAT AĞACI

TÜRK’LERDE ÇAM AĞACI SÜSLEMESİ…

Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’ın anlatımıyla;

Yüzyıllardır Hıristiyanların İsa’nın doğuşu olarak kutladığı “Noel Bayramı”nın -çok eskiden- Türklerin yeniden doğuş bayramı olduğuna inanabilir misiniz? Nereden nereye,
inanılacak gibi değil, değil mi? Ben de ne yazık ki yeni öğrendim!..


Bu senenin galiba ilk başlarında idi, Adnan Atabek imzalı bir e-mail aldım ve çok ilginçtir ki Hıristiyanların “Noel Bayramı”nın tamamıyla Türklerden alınmış olduğunu gösteriyordu bu mail... Fakat üzerinde durmaya vaktim olmadı; bir de “Noel” zamanına doğru ele almayı düşünmüştüm.
Bu arada, Türk devletlerinden başka birilerine aynı konuyu bilip bilmediklerini sordum.
Bana İran’ın Azerbaycan bölgesinden (İsmail beyden) yanıt geldi ve İsmail beyin verdiği yanıt tam aynı olmasa da “Noel”e çok uyduğunu gördüm.

Olay şöyle: Türklerin tek tanrılı dinlere girmesinden önceki inançlarına göre, yerin göbeği sayılan yeryüzünün tam ortasında bir “Akçam Ağacı” bulunuyor. Bunun tepesi, gökyüzünde oturan tanrı Ülgen’in sarayına kadar uzuyor ve buna “Hayat Ağacı” diyorlar. Bu ağacı, motif olarak bizim bütün halı, kilim ve işlemelerimizde buluruz.


Ülgen, insanların koruyucusu; sakallı ve kaftan giymiş olarak sarayında oturuyor ve geceyi-gündüzü, güneşi yönetiyor.


Türklerde güneş çok önemli. İnançlarına göre, gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başladığı 22 Aralık’ta gece gündüzle savaşıyor. Uzun bir savaştan sonra gün gece’yi yenerek zafer kazanıyor. Bu durum güneşin yeniden doğuşu, bir “Yeni Doğum” olarak algılanıyor Türklerde...

Bayramın adı “Nardugan” (nar: güneş; tugan, dugan: doğan = Doğan Güneş). Astronomik olarak o günden itibaren geceler kısalmaya, günler uzamaya başlıyor.


İşte bu güneş’in zaferini ve yeniden doğuşu, Türkler büyük şenliklerle “Akçam Ağacı” altında kutluyorlar. Güneşi geri verdi, diye Ülgen’e dualar ediyorlar. Duaları tanrıya gitsin, diye ağacın altına hediyeler koyuyorlar, dallarına bantlar bağlayarak o yıl için dilekler diliyorlar tanrıdan... (İnanca göre, bu dilekler muhakkak yerine geliyormuş.)

ORTA ASYA KALBAKTAŞ'TAKİ KAYA ÜZERİNDE TÜRKLER TARAFINDAN ÇİZİLEN AK ÇAM GÖRÜLMEKTEDİR...

Bu bayram için evler temizleniyor. Güzel giysiler giyiliyor. Ağacın etrafında şarkılar söyleyip oyunlar oynuyorlar. Yaşlılar, büyük babalar, nineler ziyaret ediliyor; aileler bir araya gelerek birlikte yiyip içiliyor. Yedikleri yaş ve kuru meyveler, özel bir yemek ve bir tür şekerleme. Bayram, aile ve dostlar bir araya gelerek kutlanırsa ömür çoğalır, uğur gelirmiş.



Yazılana göre, “Akçam Ağacı” yalnız Orta Asya’da yetişiyormuş. Filistin’de bu ağacı bilmezlermiş. O yüzden, bu olay Türklerden Hıristiyanlara geçmiştir; Hunların Avrupa’ya gelişlerinden sonra Avrupalılar onlardan görerek almışlardır, deniyor. İsa’nın doğumu ile hiç ilgisi yok; doğum, güneşin yeniden doğuşu!
Meydan Larousse’ta, İsa evrenin nuru olarak algılanıyor ve bu olayın pagan halklardan alınıp İsa’ya yakıştırıldığı yazılıyor.


İnternet’te yazıldığına göre, imparator Konstantin (272-337) zamanında İznik’te toplanan Konsil’de, 22 Aralık’ta güneşin doğumu için yapılan bu pagan bayramı İsa’nın doğumu olarak 24 Aralık’a alınıyor ve artık “Noel Bayramı” olarak anılıyor. (Batı kilisesinde [yani Katoliklerde] 25 Aralık’ta kutlanıyormuş.) Çam süsleme ise ilk 1605’te Almanya’da görülüyor ve oradan Fransa’ya geçiyor.


Ne kadar ilginç değil mi? Batı, en büyük bayramını göçebe, ilkel olarak tanımladığı Türklerden yürütmüş! Yeni yapılmakta olan çalışmalarla Batı’ya Türklerden kim bilir daha nelerin geçtiği ortaya çıkacak; belki de yazının ve dillerin anasının Türkler olduğu kanıtlanacak...
Bir de yine Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’ın anlattıklarından öğrendiğime göre;
Bu yüzyıla kadar… Göçebe olarak bildiğimiz… Türkler… Orta Asya’da yapılan kazılar sonucunda yerleşik bile olabileceği… Görünüyormuş…
2010 HAYAT AĞACINIZIN GÜÇLÜ OLMASI DİLEĞİYLE…

22 ARALIK 2009
EK BİLGİ…

TÜRKLERİN ŞAMAN İNANÇLARINDAN KISACA BİLGİ VERMEK İSTEDİM….ÖZELLİKLE DOĞA TUTKUNLARININ DOĞAYLABAŞBAŞA OLDUKLARINDA HİSSETTİKLERİNİN NE KADAR UZUN YILLAR ÖNCESİNDEKİ DÜŞÜNCE VE FELSEFE İLE ÖRTÜŞMESİ İLGİNÇ OLSA GEREK…..






Bütün dinlerin çıkış kaynağı olarak kabul edilen Şamanizm‘in kökenleri İÖ 50 binli yıllara kadar dayanır. Doğaya hükmeden (yağmur, kar, güneş, fırtına, rüzgâr) güçlere tapınmayı temel alan bir inanç şeklidir. Bu inanç biçimi Türklerin de ilk dini olarak karşımıza çıkar.




Şamanizm inanışı Budizm, Hıristiyanlık, Lamaizm, İslamiyet. vb. dinleri içerisinde bile kendine özgü formlarını bu dinlerle kaynaştırarak varlığını sürdürdüğü: Birçok dinde bulunan dinsel geleneklerin temelinin çıkış noktası aslında Şamanizm olduğu dile getirilmektedir.


Şamanist inanca göre; dünya, gök, yeryüzü ve yeraltı olmak üzere üç kısma ayrılır.
Altay Türklerine göre "Aydınlık Âlemi", yukarıdaki dünyayı yani gökyüzünü Tanrı Ülgen'le ona bağlı iyi ruhları temsil eder. Yeryüzünü, yani "Orta Dünya’yı insanlar oluşturur. Yer altı dünyası olan "Aşağıdaki Dünya"yı ise Tanrı Erlik ve ona bağlı kötü ruhlar oluşturur.

On İki Şaman
***"Kalbaktaş alanındaki en çarpıcı resimlerin bulunduğu kısım, bir sunak alanı. Burada 12 şaman resmi var. İlk bakışta anlaşılmıyor ama şaman tören kıyafeti içinde ve ellerini gökyüzüne açarak dua ediyor."***


"İyi ruhlarla ilişki kurup, iyilik yapan Şamanlara ak-Şaman, yeraltı ruhlarıyla konuşup, Erlik 'in hizmetinde olanlaraysa kara-Şaman denir.

Türklerin inandığı Şamanlığın temel felsefesi; insan ve doğanın birlik ile beraberliği ve uyumu düşüncesi yer alır.
Evren, dünya, insan, hayvan ve bitkiler âlemi bir bütün olarak düşünülür. Dünya ve Gök, yaratma eylemini birlikte işbirliği halinde gerçekleştirmektedir. Bunlar bütün varlıkların yaratıcısı olmalarından ötürü kutsaldır.

***(Tuva, Aktoprak-Yazılıkaya köyünde, kaya resmi alanını tam karşıdan gören mezarlık alanındaki 'balbal' ya da 'taş baba' bugün adak adanan, dua edilen bir ziyaretgâhın odak noktası. Anadolu'dan Moğalistan'a uzanan coğrafyada, eski Türk toplulukları tarafından kült merkezlerinin çevresine ve kurganların üzerine balballar ya da taş babalar dikilirdi. Balballar, ölen kişinin hayattayken öldürdüğü düşmanlarını simgelerdi. Balballara göre, çok daha özenli ve gerçekçi bir biçimde işlenen taş babaların ise ölen kişiye ait olduğu kabul ediliyor.) ***

Müslüman olan Oğuzlar, Dede Korkut öykülerinden anlaşıldığına göre Şaman geleneklerini korumuşlardı. Matem töreninde ölünün bindiği atin kuyruğunu keserek kurban etmek, ağacı kutlu saymak gibi gelenekler bunlardandır. Ayrıca uzun ömürlü olması, daha önce ölen çocuklar gibi ölmemesi için çocuklara Yasar, Durmuş, Duran, Satılmış, Satı gibi isimlerin konması, türbelere adak adanması, dilek ağaçlarına çaput (bez parçası) bağlanması gibi adetler bu kapsamda değerlendirilir.

Bugün Rusya Federasyonu içinde yer alan Hakas ya 'da Şamanizm hâlâ canlı tutuluyor. Hala bir milyona yakın Şamanizm’e inanan halkın bulunduğu şaşırtıcı değildir…

MEHMET YÜCEBİLGİÇ

ARALIK 2009

İSTANBUL