ADANA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ADANA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Haziran 2022

ADANA ATATÜRK YÜZME HAVUZUNDA YENİLMEZ ARMADA SUTOPU VE YÜZÜCÜLERİ ANILDI.

50 yıl sonra Adana Atatürk Yüzme Havuzunda ""Yenilmez Armada  3 kuşak yüzücüleri dahil bir araya getiren 
Türkiye Yüzme Federasyonu yetkililerine
şükranlarımı sunuyorum!
Siyah beyaz Fotoğrafda da gördüğünüz gibi aramızda olmayanları şükran ile yad ettik;hayatta olanlar ile tarihi yaşadık;
benden büyük yaşta olan Behçet Kurtiç , Tuncay Şenyüz abilerimin; aktif yüzme  şampiyonluklarını devam ettiren kulaçları, inanın benim önceden olduğu gibi bugün de rehberimdirler.Motivasyon unsurlarımdır.
Eklemiş olduğum 51 yıl önce Adana Atatürk Yüzme Havuzunda çekilen bu şampiyonluk fotoğrafından da neler hissettiğimi tahmin edersiniz.

Bu Tarihi günü kulaçları ile anlamlandıran yüzücü abi ve kardeşlerime; havuza gelip bu tarihi günde renk katan 
Başta Erdal Acet, Gurhan Bencan , Faruk Morkal  abilerim veTalip MORKAL, 
Ramazan Şanıvar  kardeşlerim olmak
olmak üzere sevgi, saygı ve selamlarımı sunuyorum 🌹
Yenilmez Armada Sutopu Takımı anıldı -
 http://www.sporturkadana.com/haberler/amator-sporlar/yenilmez-armada-sutopu-takimi-anildi-15-06-2022 (Okumak için linke tıklayınız) 

3 Aralık 2020

MİLLİ YÜZÜCÜ MEHMET YÜCEBİLGİÇ BİLBORDLARDA 65 YAŞ ÜSTÜNÜ YÜZMEYE TEŞVİK ETTİ.

HAZIRLAYAN: RAMAZAN ŞANIVAR
ADANA BÖLGE GAZETESİ..

Mehmet Yücebilgiç 17 Ocak 1954 yılında Adana’da doğdu. İlkokulu 23 Nisan, ortaokulu Ziyapaşa, liseyi ise tarihi Erkek Lisesi’nde tamamladı. 1972 yılında Kara Harp Okulu’na(Harbiye) girdi. 2006 yılında Kurmay Kıdemli Albay olarak emekli oldu.
Anıtkabir

Yüzmeyi küçük yaşlarda merhum ağabey Namık Kemal Yücebilgiç’in yardımıyla DSİ Sulama kanalı ile Seyhan Baraj Gölü’nde öğrendi. Boğulmaların yoğun yaşanması nedeniyle 1969 yılında annesi Mehmet Yücebilgiç’i Atatürk Yüzme Havuzu’na yazdırdı.
        Adana Tarihi Yüzme Havuzu
Dönemin milli ve rekortmen yüzücüsü aynı zamanda antrenörlük yapan Ünsal Fikirci, Mehmet Yücebilgiç ile yakından ilgilenerek kurbağalama yüzmesine önerdi. 
Kısa zamanda milli ve rekortmen yüzücüler Mustafa ve Erdal Acet kardeşler, Tuncay Şenyüz, Ayhan ölüdikkati çekti. Hatta Kadıköy Belediyesi bilbordlara milli ve rekortmen yüzücü Mehmet Yücebilgiç’in fotoğrafını koyarak pandemi döneminde 65 yaş üstü kadın ve erkekleri yüzmeye teşvik etti.
Eşi Gülay,  çocukları Tuğçe ve Erinç ile spor sevdalısı olan Mehmet Yücebilgiç, sorularımızı şöyle yanıtladı;
Kendinizden söz eder misiniz ? Eğitiminiz, yüzmeye kaç yaşında nasıl başladığınızı anlatır mısınız ? 
                      Abim
Yüzmeyi 6-7 yaşlarında rahmetli olan ağabeyim Namık Kemal Yücebilgiç’in yardımıyla DSİ Sulama Kanalı ve Seyhan Baraj Gölü’nde öğrendim. Ziyapaşa Orta Okulu’nda elbiselerimi arkadaşlarıma teslim edip sulama kanalında akıntıya karşı yüzmekten büyük keyif alırdım. 
              Canım Anam-Bürücek
Rahmetli annem Adana ikliminin özellikle yaz sezonunda sıcak olması ve boğulmaların yoğun yaşandığı kentimizde benim sulama kanalı ve Seyhan Baraj Gölü’nde tehlikeli olduğu için yüzmemi istemezdi.
 
Hatta her gün eve dönüşümde kolumu tırnağıyla hafifçe çizer ve benim salama kanalıma girdiğimi anlardı. Bu nedenle 1969 yılında beni o palmiye ve hurma ağaçlarıyla çevrili havuza yazdırdı. 
          Ünsal Fikirci-Mustafa Acet
İlk hocam rahmetli milli ve rekortmen yüzücü Ünsal Fikirci’ydi. Önceleri Ünsal Fikirci beni çok ciddiye almadı. Kurbağalama yüzmemi önerdi. Ancak, ben onu mahcup ettim. Kısa bir zaman sonra yarışmalara katılarak kendimi hissettirdim. 
 
100-200 metre kurbağalamada gençlerde Demirspor lisansımla Türkiye rekoru kırdım. Ve genç milli takıma seçildim. Kıyafeti, yüzme konusunda bilgisi, donanımlı olması kurbağalama yüzmesi nedeniyle Ruhi Polisçi’yi model aldım. Bana sporun yanı sıra geleceğimin şekillenmesinde önemli destek verdi. Halen bayramlarda özel günlerde mutlaka ararım.
Ramazan Şanıvar- Ruhi Polisçi
Kara Harp Okulu’nu seçmenizin özel bir nedeni var mı? Kaç yıl hizmet ettiniz ?  Ne zaman emekli oldunuz ve daha sonra neler yaptınız ?
Üniversite sınavlarında Orta Doğu Teknik Üniversitesini, Kara Harp Okulunu(Harbiye) ve merkezi sistemde Eczacılık fakültesini kazanmıştım.
        Torunum Rüzgâr Yücebilgiç 
İdealim ODTÜ’ lü olmaktı ama o yıllar terör üniversitelerde çok yaygın olduğu için 1972 yılında biraz da Evrensel lider, baş komutan Mustafa Kemal Atatürk’ün öğrenim görmesi nedeniyle Kara Harp Okulunu(Harbiye) tercih ettim. Burada çok mutlu günler geçirdim. 
Özellikle yüzmede kendimi çok geliştirdim. Önemli dereceler elde ettim.  Hayatımda ilk kez kapalı Yüzme havuzu görmüştüm. Havuzda Askerlik görevini yapan Şahin Ciğer ve Cabbar Yuva kardeşimin de olması büyük bir şans idi.  Yüzme antrenörüm, beslenme uzmanım, doktorum spor ile ilgili tüm olanaklarım tam idi. 
Harp Okulları tüm branşlarda on gün sürecek Spor Şampiyonaları vardı. Yüzme antrenörüm Binbaşı Mehmet Yılmaz Komutanım; Kara Kuvvetleri Komutanı Eşref Akıncı’nın şimdiye kadar Denizcilerin kazandığı Şampiyonluğu bu yıl Kara Harp okulunun kazanmasını çok istediği emrini iletti. Ben o güne kadar, Kara Kuvvetlerinin Atış, Deniz Kuvvetlerinin; Yüzme, Futbolun da Hava Kuvvetlerinin namus gibi önem verdikleri spor branşı olduğunu yeni öğrenmiş idim. 
Yarışlar Deniz Harp Okulu Heybeliada’da yapıldı. Yarışmalar da çok çekişmeli geçti. 1972-1973 ve 1974 yıllarında ki şampiyonlukların hepsini birkaç branşta girerek Kara Harp Okulu’nun şampiyon olmasında rol oynadım. En büyük gururum Kara Kuvvetleri Komutanım Eşref Akıncı’nın istediği şampiyonluk kupasını kendi elinden almak idi. Ruhu şad olsun.
Rahmetli babanızın adını verdiğiniz kardeşin İhsan Faruk Yücebilgiç ile kurmay subay olup mezun olmanızın öyküsünü anlatır mısınız ?
Babam uçak kazasında öldüğünde annem kardeşime hamileymiş. Bu nedenle babamın adını verdik. Bir de en önemlisi 1845 yılından1987 yılına kadar ilk kez iki kardeş aynı anda kurmay olup Albay olarak emekli olduk. Harp Akademileri tarihinde bu ilktir.
       İ.Faruk- Mehmet YÜCEBİLGİÇ
1975 Yılında Piyade Teğmen olarak mezun olduktan sonra kıt’a görevim nedeniyle yüzme sporuna 45 yıl ara verdim. 
34 yıllık görevimi müteakip Kıdemli Kurmay Albay olarak 2006 yılında emekli oldum. 
Eşim Gülay ile birlikte mesleğim gereği öğrendiğim atıcılık,  golf, dağcılık, kayak, yoga, bisiklet gibi sporları geliştirdim.
Babanızın mekanı cennet olsun. Uçak kazası kaç yılında yaşandı ve nasıl olmuştu. Uygun bulursanız anlatır mısınız ?

Rahmetli babamı bebek iken 1954 yılında kaybettik. Babam Adana’dan Ankara’ya mal almak için gitmişti. Uçak Toros Dağları eteklerinde Kurttepe mevkinde havada infilak etti.  Kazada babamla birlikte 25 kişi öldü. 
Hayatını kaybeden kişiler arasında Ünlü Arkeoloji Profesörü ve siyaset adamı olan Remzi Oğuz Arık’da bulunuyordu. Bu kaza aileyi perişan etti. Annemin çabalarıyla aileden 2 albay yetişti.

İstanbul’da Kadıköy Belediyesi tarafından bilbordlarda fotoğrafınız vardı. Orada ne anlatılmak isteniyordu ?

Pandemi nedeniyle özellikle 65 yaş üstü kimseleri adeta günah keçisi yaptılar ve çok üstlerine gittiler. Adana’dan Cabbar Yuva ve Gürhan Bencan abimle buluştuk. 
Gürhan ağabeyin milli sporcu olan kızı Sibel Bencan Dinçer, Adana’da havuzda yüzmemi, depar ve dönüşlerimi kontrol etti. Artık yarışmalara fikren de hazırdım.
 2018 yılında İlk kez Aquamasters Masterlar Yüzme yarışmalarına katıldım. İlk iki Yarışmada 65-69 Yaş Grubunda Türkiye Birinciliği ve Türkiye rekorunun sahibi oldum. 
Meslektaşım Erkan Tokyürekli, master yüzme antrenmanlarıma destek oldu. 2018 ve 2019 yıllarında toplam otuz iki Adet Masterlar Yüzme yarışmalarına katıldım. Yedi kez Türkiye Rekoru kırdım. Türkiye birincilikleri elde ettim. 
Avrupa şampiyonalarına katılmayı hedefliyorum. 
Bu arada geçen ay İstanbul Yüzme İhtisas Kulübü’nden, Fevziye Mektepleri Vakfı Işık Spor Kulübü Masterlar takımına geçtim.
Son 3-4 yılda Türkiye genelinde masterlarda yaptığımız dereceler ve rekorlarım Kadıköy eski Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu’nun dikkatini çekmişti. Rızamı alarak billboardlarda
 “Mutlu İnsanlar Mutlu Hikâyeler” başlığında 65 yaş üstü kadın ve erkekleri spora teşvik etmek için çalışmalara gönüllü olarak katkı sağlamamı istediler. 
Açık radyoda söyleşi programları ve Adanalı Fulya Öztürk’ün CNN Türkte röportajına katıldım. 
Sonra da  Fulya Öztürk’ün havuzda birlikte yüzdüğümüz Sarper Öztürk’ün kızı olduğunu öğrendim ve mutlu oldum.
RUHİ POLİSÇİ: “YÜCEBİLGİÇ TÜM SPORCULAR İÇİN ROL MODEL OLDU”

Yüzme Federasyonu eski yönetim kurulu üyesi, eski il temsilcisi ve yüzme otoritesi Ruhi Polisci, kendini model alan Mehmet Yücebilgiç’in çok kurallı, disiplinli bir sporcu olduğunu belirterek, “Mehmet Yücebilgiç spordaki başarısı, sebatlı ve çalışkan olması, askerlikte Albaylığa kadar yükselmesiyle tüm sporculara iyi model oldu” dedi.

Bundan 40-50 yıl önce havuzlarda milli ve rekortmen sporcuların beslenme ve eğitim gibi iki önemli eksiklerinin bulunduğunun altını çizen Polisçi, şöyle devam etti:

“Havuzdaki milli sporcuların beslenme sorunun Beden Terbiyesi Bölge Müdürü Cemil Oka ile kaptan, antrenör, efsane sporcu Muharrem Ağabey’in Gar Lokantası’ndaki yemekleriyle çözümledik. Ne yazık ki üniversite okuyanlar azınlıktaydı. Zorluklara rağmen Harp Okulu’nu kazanan Mehmet Yücebilgiç’in ayakları kuvvetliydi. O’na kurbağalama yüzmesini önerdim. 
Benim stilimi aldı. Çok çalıştı ve istedi. İyi bir sporcu olarak bölge ve Türkiye genelinde önemli dereceler elde etti. Harbiye’ye girmesinde de yüzmenin faydası oldu. 
 
Davranışları, arkadaşlarıyla ilişkileri, nezaketiyle her yönüyle mükemmel birisiydi. Bana sorarsınız 10 puan üzerinden 10 numaraydı. İstanbul’da yaşamasına rağmen beni ihmal etmez. Sürekli arar. Emeklerim helal olsun. Yolu açık olsun”

27 Şubat 2013

BÜRÜCEK YAYLASI


ÇOCUKLUK  YILLARINDA; ADANA’NIN SARI SICAKLARINDAN KAÇIŞ…
                                                          ADANA TAŞ KÖPRÜ
Okullar yaz tatiline girdiğinde annemin telaşına o yaşlarda bir anlam veremezdim… Kavurucu Sarı sıcaklara yakalanmadan Adana’dan yaylaya göç telaşı başlardı… Bu telaş neleri kapsıyordu… Bunları anlatmadan önce: O günkü “YAYLA” olarak gidilen ve Adana’lıların “yayla” olarak benimsediği bir bölgeden bahsetmek isterim…
                                                                   BÜRÜCEK
1960-1970 li yıllarda torosların bağrındaki “Bürücek” yaylasında henüz elektrikler yok aydınlatma, gaz fenerleri-lux lambaları ile sağlanıyordu… Yerleşim henüz çok yaygın değildi… Yaşam koşulları ve ulaşım sınırlı idi… Bu nedenle Bürücek’te yayla evimiz olmasına rağmen yayla olarak; ulaşım kolaylığı, konut ve serin havası ile meyve ve sebzesinin bolluğu için NİĞDE’YE giderdik… Adana ve Ceyhan’lıların yoğun olarak tercih ettiği yer” Niğde” idi.”
                                                                         NİĞDE
Niğde’ye göç telaşı ve yükü doğrusu annemde idi… Tüm hazırlıkları planlayan, yapan annem idi… Eşyalar bir gün önceden “mafraç” olarak hazırlanırdı.
                                                                          NİĞDE
Mafraç neydi diye sorarsanız? Hurç diyebiliriz.  Öncelikle yataklar ve içinde diğer eşyaları kaplayacak şekilde savan ile sarılır, kalın kendirden yapılan iplerle (rahmetli dedemin kuvvetli bir şekilde gerdire gerdire bağlaması gözümün önüne geldi) bağlanırdı… Sonra sabah erken saatlerde evden, eşyaların  atlı arabaya yüklenmesi… Muhteşem bir olaydı…  

Canım anam; hazırlanan eşyaların taşınması kolay ve parça adeti az olmasına dikkat ederdi… Neden mi? Çünkü yolculuk BÜRÜCEK’E değil… NİĞDE’YE idi…
                                                               ADANA TREN İSTASYONU
Öncelikle Tek atlı araba ile Adana istasyonuna gidilir ve oradan özel olarak YAYLACILARA tahsis edilen üç vagonlu “YAYLACI TRENİNE” binilir idi… Yaylacı treni olmadığı zaman Toros Ekspresi veya Çukurova mototreni ile yolculuk yapılırdı.
                                                               YAYLACI TRENİ
Bunun için eşyaların evden tek atlı arabaya yüklenmesi, esas önemlisi ise eşyaların Adana Tren İstasyonuna getirildikten sonra ambara teslim edilmesi ve buradaki işlemlerin yapılması idi…
                                                         ÇUKUROVA MOTOTRENİ
Eşyalar teslim edildikten sonra çocuklar ve nenem, dedem ile birlikte bunların biletlerinin alınması ve “yaylacı trenine “ bindirilmesi… Hep bu işleri Sevgili annem yapardı… Şimdi aklıma geliyor da… Suratının bir gün asıldığını ve söylendiğini görmemiştim…
                                                               TOROS EKSPRESİ
Tren yolculuğu muhteşem idi…6-7 yaşlarında olmama rağmen rahatlıkla pencereden dışarı doğayı seyredebilirdim… Oysa kömürlü lokomotiflerle yolculukta kömür tozları nedeniyle bu şans yoktu… Adana’dan hareket ettikten sonra Çukurova’dan Toroslara doğru yaklaştığımızı havanın serinlemesinden ve tren lokomotifinin zorlanan çekiş sesinden anlardım…
                                            VARDA(ALMAN) KÖPRÜSÜ HACIKIRI
En heyecanlandığım yer ise Toros Dağlarında çok yüksek köprüden(Belemedik-Varda köprüsü) geçip birden bire tünellere girişimizi hiç unutamam… Tünellerden geçişteki atmosfer zaman tüneli gibiydi… Kimisi çok uzun kimisi kısa ve dip dibe…

Hatta kendimi meditasyon (derin düşünme)  imgelerine odaklanmış bir kimsenin, hareketsiz duruşu içinde hissederdim… Karanlıklar içinde zaman zaman gözümü alan aydınlık patlamalarıyla irkilip sonunda refaha ve dinliğe kavuşturan apaydınlık ve doğanın tüm güzelliği içine balıklama dalmak… İşte Belemedik tünellerinin çocukluk hallerimle bende bıraktığı şuuraltı izler böyleydi…

Sonra iki dağın arasında yemyeşil bir vadi… Elinde arkalı önlü yeşil ve kırmızı lamba bulunan ve treni karşılayan İstasyon şefinin vakur duruşu…


Apayrı bir renk katardı çocukluk günlerime… Burası benim sihirli vadim diye adlandırdığım… Belemedik/Karapınar idi…

İnanın bu tren yolculukları bende öylesine bir sevgi oluşturmuştu ki… Çocukluk yıllarımın mesleği “demiryolcu” olmak idi.

Bu bölgeden her yıl geçerken Belemedik’e olan merakım daha da artmaktaydı… Demiryolundan seçebildiğim… Binaların çokluğunun yanında bölgenin ıssızlığına anlam veremiyor? Bu iki görünümü yan yana getiremiyordum… Bu soru işareti ta ki… Mesleğim ve onu takibeden “Doğa yürüyüşü ve Dağcılığa” merakımla birlikte daha da arttı…

BELEMEDİK hakkında bir makalemi ve bu bölgede ki doğa yürüyüşü hayalimi bu yazıdan sonra yazacağım… İki paragrafla geçiştirilecek bir yer değil BELEMEDİK…

Belemedik sonrası Pozantı ve Çiftehan da ilgimi çekmiştir… Son durak ise

Niğde… Tipik Alman stili bir İstasyon binası ve istasyonun hemen doğusunda çayırlık yer alırdı…Adanalı Yaylacıların çocukları genel olarak bu bölgede toplanır… Çime bıçak saplamaca oyununu oynardık…

Bir de kavaklık da çay bahçesi, en popüler yerdi….. “İstasyon caddesi” Torbalı camiine çıkan tek ana yoldu… Hemen yanı başında ki stadyumda panayır düzenlenirdi… Çok hoşumuza giderdi, Torbalı camii kur’an kursuna gittiğimiz camii idi…
                                                              
Özellikle Yaylacı treni gelme zamanı ve hafta sonları bu cadde akıl almaz kalabalık olur, caddede gezenlerin ellerinde mısır veya güne bakan çekirdeği eksik olmazdı… Bu caddede sanki defile yapılırdı… Adanalıların giyim kuşam ve yemek kültürü ile Niğdeliler üzerine etkileşimi sanırım olmuştur…
                                                          KALEDEN NİĞDE
Adım başı mısır satıcıları vardı ama ay çiçeği daha fazlaydı… Sanki ayçiçeği çitlemeden gün geçmezdi… Kavak ağaçları ve “yeşil dere” öyle coşkulu akardı ki biz çocuklar bu dereden yardımsız geçemezdik… Yolun hemen sağ tarafında ki Lahana tarlaları dikkatimi çeken bahçelerden biriydi… Deredeki balıklar hala aklımda…

Alâeddin Cami bölgesine çocuklar yalnız başına gönderilmezdi. En güvenli bölge İstasyon çayırlığı idi…Bir de kapalı sinema “lorel hardi”(Laurel&Hardy)nin filmlerini unutamam…
                                                              ALAADDİN CAMİİ
Adana’dan hareket eden trenimiz istasyona varır varmaz… İstasyonda iner annem doğruca bizi şehir merkezinde bulunan otele götürür, kendisi ara vermeden yaz aylarını geçireceğimiz evi kiralamak için ev aramaya giderdi…

Genel olarak ikinci beden veya müzeye yakın bölgelerde otururduk… Annemler yıllardır NİĞDE’ye gittiği için Niğde’liler artık akraba gibiydik… Onlar daha çok

Ya evlerinin üst katlarını kiraya verirler kendileri alt katta otururlardı… Ya da Kayardı, Tepebağları ya da Yeşilburç gibi bağlara taşınırlar evlerini biz yaylacılara kiralarlardı…

Ev sahibimiz bizi; özellikle pazara alış verişe çıktığımızda  koruma altına alırdı… Neden mi? Çünkü Niğde’li esnaf/pazarcı Adana’lılar zengin diye bir kuruşluk elmayı beş kuruş diyebilirdi…

Bu davranış biçimi zamanla Adana’lı yaylacıların yönünü başka bölgelere yöneltmişti… Örneğin annemim tercih ettiği ve eşeksırtında gittiğimiz yayla neresi tahmin edebilir misiniz?
                           DARBOĞAZ-1960YILINDA SADECEBİR KÖY MEYDANI VARDI
Bolkar Dağlarının böğründe ki saklı cennet “DARBAZ/TARBAZ” “ DARBOĞAZ” … ve Karagöl ve Çinili gölün çocukken elinizden anneniz tarafından tutularak gezdirilmesi…
                                                                     ÇİNİLİ GÖL
 
Bu yaşımda kendi kendime sorduğum “neden böylesine sınırlarımı zorlayan bir doğa tutkusu içindeyim? Sorusunun cevabı: Annemin çocukluktan itibaren bizleri yetiştirme şeklinden (babamızın çok küçük yaşta THY larının Adana yakınlarında ki uçak kazasında vefat etmesi ve yalnız kalmasına rağmen) ve ona tutkumdan kaynaklandığını daha çok idraki içindeyim… Şimdi yıllardır edindiğim bu tutkuyu, Biricik Can yoldaşım Gülay’ıma uygulamaktayım…

KARAGÖL
Niğde’lilerin çocukluk aklımla en dikkatimi çeken özelliği okumaları ve yüksek tahsil yapmaları idi..1960 yıllarda ki okuma yazma oranı dahi çok yüksekti… Meslek olarak doktor, subay, astsubay çok idi… Bürokratları oldukça fazla idi… Bütünlemeye kalan Adanalı öğrencilere özel dersleri Niğdeli yüksekokullu gençler verirdi… Adana’lıların ilgi alanı ise daha ziyade ticaret, çiftçilik ve özellikle hali vakti yerinde olanların yaptığı şey ise bildiğiniz gibi hazırı yemek idi…

“Çocukluk aklımla” bu özellikleri çok dikkatimi çekerdi… Hatta Kayseri’ye transit giden yolcu otobüsleri, kamyonlar tren istasyonunun hemen arkasından geçen ana asfalt yoldan geçer ve burada mola verirlerdi. Çocuk Satıcıların yolculara bir şey satmak için koşuşturmaları özellikle sattıkları pide, Niğde gazozu çok dikkatimi çekerdi…

Sonunda bu satıcı çocukların girişimci koşuşturmaları beni de özendirdi… Ve anneme ben de “sakız ve çikolata” satmak istiyorum dediğimde… Önce biraz

Durakladı ama isteğim karşısında fazla da karşı koymadı… Ama bu isteğimi sonra ki yıllar gerçekleştirebildim… Keza o zamanlar meşhur olan kent ve mabel çikletleri ve ülker çikolataları Niğde’de paketle toptan satan bir dükkan bulamadım…

Ancak Adana’dan Melekgirmezde paketler halinde toptan fiyatına alabilmiştim… Ondan sonra lakabım… “Sakızcı Mehmet” olmuştu… Çünkü herkesin bir lakabı vardı… Ceyhanlı Mehmet, Kasap Mehmet, Memicilerin Mehmet, Uzun Mehmet vb.
Hatta çiklet ve çikolatalardan paketler halinde Niğde’ye getirip bakkallara da sattığım olmuştu… Benim için en eğlenceli  satış yapılan yer meşhur çayırlık idi… Ticaret oldukça hoşuma gitmeye başlamıştı… Ancak istasyonda tren geldiği zaman tren yolcuları tam da tren hareket ettiğinde çiklet veya çikolata isteyip de parasını vermedikleri zaman: İnanın; elinde ki sakız tablası ile birlikte trene koşarak yetişir ve binerdim… BOR’a kadar adamı takip edip parayı alır diğer trenle Niğde’ye dönerdim…
 
 
 
                                                                      KALEDEN NİĞDE
Yıllar sonra bu bahsettiğim çocuk satıcılardan Niğde’li iki arkadaşımla yollarımız aynı meslekte kesişmesi benim için ayrı bir mutluluk olmuştu.,,

Adana’nın sarı sıcaklarından kaçış için can anamın, verdiği uğraşılar bir yerde bende sınırları zorlayan doğa ve gezginlik ruhunu aşılarken diğer taraftan hayatın yaşamaya değer ancak “mücadelesiz ve zorluk çekilmeden” kazanılan paranın ve yürünen yolun keyifli olmayacağını öğretmişti…

Ruhun şad olsun… Sevgili anam…
MEHMET YÜCEBİLGİÇ
ŞUBAT-2013
İSTANBUL