zorlama kuralların ve prensiplerin dizginlerinden sıyrılmış,
gürül gürül gürleyen coşkulu bir duyguyla,
doğanın bağrında ceylanlar gibi sekeceğimiz bir yıl olması dileğimizle…
G.M.Y
SÜLÜKLÜ GÖL YÜRÜYÜŞÜ
2007’nin bu son yürüyüşünde Sülüklügöl yollarındayız, her zamanki yürüyüşlerden bir farkı, yürüyüşe katılanların çeşitli guruplardan oluşu hatta Dokurcun’da Boğaziçi, Bilgi Topluluğundan Murat Selçuk ve üç arkadaşının da katılması gruba ayrı bir renk kattı…
Dokurcun çayının böğründe sabahın ilk çayını yudumlamak oldukça keyifli idi… Mola sonrası yürüyüş başlangıç noktasına araçlarla ilerlerken, vadiler; üzerlerindeki yollarla birlikte aşağılarda kalmıştı… Gökyüzü düşündüğümüzün tam tersine masmavi idi…
Yaylada inerek, yürüyüş için hazırlanmayı müteakip bayır yukarı yürüyüşe başladık…
Yer donmuş, hava berrak, soğuk ama mis gibi… Yürüdükçe vücudumuzun kaloriferi de çalışmaya başlıyor, durunca hemen soğuyor… Yavaşlamaya bile cesaret edemiyoruz… Yağan karlar soğuğun etkisiyle bembeyaz kristal gibi olmuş seyretmeye doyum olmuyor…
Güneş soğuğu kırıyor, yükseldikçe manzara da güzelleşiyor, Hüseyin Bey baharda yapacağımız yürüyüşün güzergâhını karşıda ki dağları göstererek tarif ediyor…
Kayın ormanının içinde daha da dikleşen bayırı ara vermeden tırmanıyoruz… Toprak donmuş yer yer merdiven gibi olmuş, tepeye vardığımızda iki saati geçmişti… Kısa süreli bir moladan sonra tekrar yokuş yukarı çıkıyoruz…Bir grup çok ilerdeler Sülüklügöl/Çavsak istikametinde gidiyor… Bizim grubun gideceği istikamete gelmeleri için seslenildi. Hüseyin Beyin tarif ettiği yamaca doğru yürümeye başladık…
Artık Sülüklü göle inen yamaçlardayız, manzara güzel ama uçurumda güzel, dikkatlice patikadan ilerliyoruz…
Bu manzara kaçırılmaz! Hemen bir mola verildi..Hüseyin Bey,Sülüklü gölün (gölleri)1702 yılında heyelan sonucu bir derenin sekiz dokuz bölüme ayrılmasıyla oluştuğunu anlatıyor...Ya kayın ormanı ne olmuş asırlardır gölün içinde duruyor... Mola sonrası yürümek pek istekli olmasada sağ yanımızdaki manzara mükemmeldi...Rakım 900 metrelere düştüğünde kardan mantolarını giymiş köknar ağaçları bizleri güler yüzleriyle karşıladı… Bu güzel görünüm yorgunluğumuzu unutturmuştu… Bu güzelikleri kaçırmak olmazdı...Köknarları geçtikten sonra bu kez tekrar kayın ormanı içindeyiz, Sülüklü göller peşi sıra yer yer donmuş…
Mola verilecek bölgeye geldiğimizde göl henüz donmakla donmamak arasında idi… Ayakizleri öbek öbek olmuş kimi yemek hazırlıkları içinde kimi ateş yakmakta kimi de sıcak çayını yudumlayarak sohbet etmekte…
Mola verilecek bölgeye geldiğimizde göl henüz donmakla donmamak arasında idi… Ayakizleri öbek öbek olmuş kimi yemek hazırlıkları içinde kimi ateş yakmakta kimi de sıcak çayını yudumlayarak sohbet etmekte…
Kısa süre sonra soğuyan havanın da etkisiyle; el ve ayak parmaklarımızdan başlayan uyuşukluk yavaş yavaş dudakların ince kıvrımlarında morarma olarak kendini gösteriyordu…
Titreyenler hazırlıksız gelenlerdi… Bir ara iki kişinin grupta bulunmadığı haberini duyduk. Ancak Hüseyin Bey problemi, kimsenin huzurunu bozmadan çözmeye çalışıyordu, panik yoktu…
Kısa süre sonra keşif için; fedakâr Ali Çevik ve Necati Ok gruptan ayrıldılar. İşleri kolay değildi, geldiğimiz o bayırları tekrar kat edeceklerdi...
Muhtemelen Liz ve eşi Çavsak istikametinde yönlerini kaybetmişlerdi, daha önce de bizimle yürüyüşe katılmış ve deneyimli olmaları yüreğimize su serpiyordu.
Bu yaşadıklarımız gerçeğin ta! Kendisiydi ve bu gerçekler kabul edilmeden yürünemez idi… Keza biz doğa tutkunları; peşin hükümde bulunmadan gezmeyi alışkanlık haline getirmiştik. Bu düşüncemiz var olan koşullarla çelişirse daha az hayal kırıklığına uğruyorduk. Sanırım en büyük farkımız “bilinmeyene karşı gösterdiğimiz olumlu yaklaşım”dan kaynaklanmakta idi…
Bu eşsiz karla kaplı doğa harikası Sülüklü gölün tadının ayırdına vardığımız için ben ve eşim öylesine mutluyduk ki…Bu yaşadıklarımız gerçeğin ta! Kendisiydi ve bu gerçekler kabul edilmeden yürünemez idi… Keza biz doğa tutkunları; peşin hükümde bulunmadan gezmeyi alışkanlık haline getirmiştik. Bu düşüncemiz var olan koşullarla çelişirse daha az hayal kırıklığına uğruyorduk. Sanırım en büyük farkımız “bilinmeyene karşı gösterdiğimiz olumlu yaklaşım”dan kaynaklanmakta idi…
Bu düşüncemizin temelinde: Hayalini gerçekle buluşturma ve usun çitlerini aşarak bu ıssız ve sessiz mekânda nelerle karşılaşabileceğimizi keşfetme merakı vardı…
Yılardır olduğu gibi....Sülüklü göl kıyısında üşünse de titrense de “çaydanlıkta tavuk sote, közde kızarmış sucuk ve diğer sunulan yiyecekler yendikten sonra yollara tekrar düşmüştük, hava karardığında Dokurcun balık çiftliğindeydik… Küçük kahvehane beklerken Talat Bey ve Tezcan hanımın sohbetine doyum olmadı… Kaybolan Liz ve eşi köye, aramaya giden ekipte yanımıza dönmüşlerdi…
2007 yılının bu son günün de yaptığımız yürüyüş de yaşadığımız gerçeklerle sona ermişti…
Mehmet YÜCEBİLGİÇ
2007 yılının bu son günün de yaptığımız yürüyüş de yaşadığımız gerçeklerle sona ermişti…
Mehmet YÜCEBİLGİÇ