GÜLAY YÜCEBİLGİÇ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
GÜLAY YÜCEBİLGİÇ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Aralık 2024

İKİNCİ BÖLÜM: Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Psikolog Carl Gustav Jung ve Macar Pozitif Psikolog Mihaly Csikszentmihaly 'nin düşünceleri ile yüzme sporu arasındaki bağ ve yüzücü verimliliğinin artırılması:

Mevlânâ’nın şu sözleri de bu dengeye işaret eder: “Denge,insan ruhunun
ve bedeninin bir dansıdır.” Başarılı yüzücülerin üstünlükleri,su içindeki
denge,ruh ve bedenin , suyun ritmine
uyum sağlanmasından kaynaklanmaktadır.
Yüzücünün verimli sonuçlar alabilmesi için; fiziksel denge ile birlikte ruhsal dengeye gereksinim duyar. Ruhsal huzur noksanlığında içsel huzurun da yetersizliği yüzücünün verimliliğinin düşmesine neden olur.
3. Yoğunlaşma, anı düşünme ve ritmik hareket:
Mevlânâ'nın düşüncesinde yoğunlaşma, semâ sırasında yaşanan derin ruhsal bir haldir. Yüzme de benzer şekilde zihni boşaltmayı ve anda kalmayı gerektirir.
Yukarıda açıkladığım yüzücünün yarışma esnasındaki en kritik an; su
ritmine uyumunda;sadece "ana odaklanma"esnasında uygulayacağı
yöntemdir.
Bu her yüzücünün karakterine göre farklılık gösterebilir.
Genel olarak anlık odaklanma usullerinden bazıları; yüzme sırasında
nefes düzenine odaklanmak,kol veya tekme saymak,bedende core
bölgesine,veya yüzücünün bağ kuracağı ve etkileneceği bir ismin
tekrarına (Avustralyada one aligator two aligator vb.) odaklanmadır.
Bu odaklanma, yarışma halindeki yüzücüyü, yan düşüncelerden
arındırarak sadece hareketlerin ritmine uyum sağlamayı da kolaylaştırır ve anı düşünme halini destekler.
Bu kritik durumu; Pozitif Psikolog Macar MihalyCsikszentmihalyi'nin
teorisiyle de açıklamak istedim.
Flow state durumu, bireyin kendini tamamen bir etkinliğe kaptırdığı,
yüksek disiplin, odaklanma ve tatmin duygusuyla dolu olduğu bir psikolojik
durumdur.
Csikszentmihalyi’ye göre, bu durum bireyin becerileri ile karşılaştığı
zorluğun dengede olduğu bir noktada ortaya çıkar.
Flow sırasında yüzücü; zaman algısını kaybeder: Zaman ya çok hızlı
geçer ya da tamamen önemsiz hale gelir.
Kendi bilincinin farkındalığını unutur: Yüzücü "kendiliğinden" hareket
eder ve kaygı veya aşırı düşünceler ortadan kalkar.
Tam bir kontrol hissi yaşar, yarışma,antrenman ( faaliyet) ne kadar zor olursa olsun kişi kontrolü kaybetmeyeceğinden, yaptığı işin sonucunu;kendi ruh ve bedeninin içinde bulunduğu(ortamın) suyun da sesi ile bir ritmik bütünlük ve birlik içinde anı yaşar ve buna göre hareketini sürdürür.
Sonuç olarak;
Hz.Mevlânâ ve kendinden asırlar sonra yaşayan ünlü Carl Gustav
Jung’un ve Macar Pozitif Psikolog Mihaly Csikszentmihaly düşünceleri
ile yüzme sporu arasındaki derin bir bağ kurulabileceğini, uygulanması
ile yüzücülerin yarışma tempolarına verimlilik katacağı konulu makalemi
bu satırlara kadar sabırla okuyan sizlerle paylaşmış bulunmaktayım.
Yüzme ve yüzücülerin sudaki faaliyetleri: Hz. Mevlânâ’nın vurguladığı gibi, insanın doğayla, ruhuyla ve evrenle uyum içinde olması için bir metafor görevi görebilir.
Jung’un dört temel psikolojik fonksiyonu (düşünme, hissetme, algılama ve sezgi), yüzmenin fiziksel ve zihinsel süreçlerine
uymaktadır.
Bu, insanın;kendi iç dünyası ve içinde bulunduğu dış dünyası olan su
içindeki hareketleri ile denge ve uyum içinde olmasını sağlayarak
hidrodinamik akışkanlığı elde edecektir.
İncelememin başında da belirttiğim gibi yüzme sporunda ; özellikle
yarışmaya katılacak yüzücülerin verimliliği; fiziken havuz ve karada
yapılan kuvvet,güç ve dayanıklılık antrenmanları ile antrenörlerin işlev
öncesi yapmış oldukları moral kazandırıcı bir kaç söz ile artırılması
yeterli olmamaktadır.
Yarışmacı yüzücülerin,öncelikle ruhsal yönlerini kuvvetlendirmek,katılacakları antrenman ve yarışmaların zorluklarına katlanacakları yüksek disiplini aşılayabilmek esastır.
Bilindiği üzere disiplin; kişinin istemediği şeyleri yapmak ve koşulları
yaşamak, istediği şeyleri de yapamamak ve yaşamamaktır. Kişinin direkt olarak iradesi ile ilgilidir.
Oysa motivasyon; dışarıdan kişiye enjekte edilen hareketlendiricilerdir.
Kişinin bu harekete geçiriciler ile hızlanması,canlanması kısa sürelidir.
Zira insan, daima kolay olanı tercih eder.
Master yüzücüleri dahil tüm yüzücülerin; sürdürülebilir ,verimli ve
başarılı olmalarında; disiplini temin ve uygulanmasında,tetikleyici unsur
ebeveyn, eş ve canı gönülden destekleyen arkadaşlarıdır.
Mehmet YÜCEBİLGİÇ
Rekortmen Master Milli Yüzücü
17 Aralık 2024

BİRİNCİ BÖLÜM Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî,Psikoloğ Carl Gustav Jung ve Macar Pozitif Psikoloğ Mihaly Csikszentmihaly 'nin düşünceleri ile yüzme sporu arasındaki bağ ve yüzücü verimliliğinin artırılması:

Bugün, yüzme antrenmanıma giderken; usumda; çocukken,Adana 
Palmiyeli Yüzme Havuzundaki sabah erken saatler ile akşam saatlerinde 
yaptığım antrenmanlarım canlandı. 
Antrenörümüzün, antrenman esnasında tüm dikkati, yüzücüler üzerinde 
idi ve her seferinde su içinde yaptığımız hataları düzeltir ve daha iyisini 
yaptırmak için zorlar,antrenman programını tamamlatırdı.
Antrenman bitiminde,havuz merdivenlerinden yorgunluktan kolaylıkla çıkamadığımız günlerin sayısı oldukça fazlaydı.
O günlerde , antrenman veya yarışmalar öncesinde birilerinin bizlerle en azından sohbet etmesini çok isterdik. 
Günümüzde, master yüzücüleri ise; genel olarak antrenör olmadan 
antrenmanları yapmaktadırlar.
Antrenman sonrası arkadaşlar arasında ; " dön dön dur!; havuz tabanındaki fayansları saymaktan bunaldım! Kulaç atarken evin muhasebesini yapıyorum! Ya da su içi kulaklık ile çok güzel müzik dinledim? vb. konuşmaları sık sık duymaktayım.
Makalemde; gerek antrenmanlarda gerekse yarışmalarda çocukluğumdan beri edindiğim deneyimlerim ile; yüzmenin, başat olarak diğer sporlardan farkını; 
1.Yüzücülerin; ruhen, bedenen ve zihnen olgunlaşmasını hızlandırdığı, 
dengeye kavuşturduğu ve bireyselleştiğinin test edildiği spor dalı olduğunu,
2.Yüzücülerin; antrenmanlarda ve yarışmalardaki disiplin anlayışının ve 
ruhen (yüzücü psikolojisi) gelişiminin sağlanmasının yüzme 
antrenmanları ile birlikte deneyimli eğitmenler tarafından 
yönlendirilmesinin zorunluluğunu;
Hz.Mevlanın öğretileri, Hz. Mevlana ile aralarında asırlarca fark olan ünlü 
psikolog Carl Gustav Jung ile Macar Pozitif Psikolog Mihaly 
Csikszentmihaly bilim adamlarının teorileri ışığında inceleyeceğim.
Hz.Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin (1207-1273) öğretisi ; insanın ruhsal ve bedensel dengesi ile evrensel uyumu kapsamaktadır.
Hz.Mevlana'nın,denge,yoğunlaşma (teslimiyet) ,sabır (disiplin), ruhen ve 
fiziken akışta kalma kavramları ile yüzme sporundaki "denge, 
yoğunlaşma,uyum,sabır(disiplin) ve akış" arasında güçlü bir bağ olduğu 
düşüncesindeyim.
Carl Jung’un (1875-1961) teorileri ise birey, bilinç ve bilinçdışı arasında bir 
denge kurarak bireyleşme sürecini tamamlar. 
Yüzücünün,su içinde dengeyi sağlayarak başarıya ulaşma çabasında da bu benzerlik bulunmaktadır.Ayrıca,
bilinç (suyun üstünde kalma) ve bilinçdışı (suyun içindeki hareketin 
akışı) arasındaki bu dinamik ilişki, yüzücünün kendisini tanıması ve 
performansını devam ettirme gayreti ile örtüşmektedir. 
Macar psikolog Mihaly Csikszentmihalyi’nin(1934-2021) 
Flow State (Akış Durumu) teorisi ise; bireyin yaptığı bir işe tamamen 
odaklanıp zihinsel ve fiziksel sınırlarını aşarak zamanın akışını unuttuğu bir "optimum deneyim" durumunu ifade eder.
Şimdi bu ortak bağları aşağıdaki başlıklar altında sunacağım.
1. Su Metaforu,akışa (Flow State) uyum: 
Mevlânâ’nın en bilinen metaforlarından biri "su ve akış,akışa uyumdur.". 
O, hayatı ve evreni sürekli hareket eden bir nehir ya da deniz olarak 
tasvir etmektedir.
Ayrıca, Mevlânâ’nın şu sözüyle hem fiziki 
olarak hem de psikolojik olarak bir bağlantı kurulabilir:
“Sen nehrin akışına kapıl, akıntıya karşı yüzmeye çalışma.” 
Bu akışa uyum sağlamak, insanın kendi iç dünyası ve dış dünyası ile 
mutlak uyum ve denge içinde hareket etmeyi vurgulamaktadır.
Yüzme sporunda,yüzücünün tüm engel ve dirençlere rağmen onları 
yenmek için vücudunun ritmini su ile özdeş hale getirmesi anlamına 
gelir. 
Yüzücü, kendisine direnç sağlayan su içindedir, akışı kolaylaştırıcı 
ruhsal ve bedensel teknik döngüler içine girmesi zorunludur.
Carl Gustav Jung'un dört temel fonksiyonuna göre; akışta uyum ve 
denge ise;
Algılama: Suyun içinde vücut pozisyonunu hissetmek.
Sezgi: Su içindeki hareketlerin akışına uyum sağlamak.
Düşünme: Teknik ve form hakkında mantıklı kararlar vermek.
Hissetme: Yüzme sırasında suyla kurulan duygusal bağ. 
Bu fonksiyonların geliştirilmesi, yüzücüye; başarılı sonuçlar 
sağlayacaktır.
2. Denge ve İçsel Huzur:
Mevlânâ, insanın kendi içinde denge bulması gerektiğini vurgular. Bu 
denge, hem ruhsal hem de bedensel bir uyumu ifade eder ve içsel huzuru 
sağlar.

2 Aralık 2024

KURBAĞALAMA YÜZEN BİR MASTER YÜZÜCÜSÜNÜN SERBEST STİLLE SINAVI

KURBAĞALAMA YÜZEN BİR MASTER YÜZÜCÜSÜNÜN SERBEST STİLLE SINAVI
55 yıl önce, Antrenörler genel olarak kurbağalama yüzen yüzücülerine serbest stil yüzdürmezlerdi.
Ben de Adana Sulama Kanalından Adana Palmiye ağaçlı Yüzme Havuzuna transfer olduğumda, Antrenörüm Rahmetli Ünsal Fikirci, bana sen çok iyi kurbağacı olursun dedi ve o günden 2023 yılına kadar 55 yıl, yüzme havuzu; açık su (5K,3K,2K) ile Kıtalar arası İstanbul Boğaziçi yarışmalarında 7K. Kurbağalama stilde yüzdüm.
2023 yılında Açık Su uzun mesafeli yarışmalarda Kurbağalama yüzmemin sağlığımı bozacağı uyarısı ile Serbest Stili öğrenmeye ve antrenmanlara başladım.
Makalemde, serbest stil antrenmanlarımda çektiğim zorluklar ve iki stilin bir master yüzücüsü üzerindeki ruhsal ve fiziki 
etkilerini deneyimlerimle aşağıdaki başlıklar altında açıklayacağım.
1. Farklı stil ve beden hareketleri
Kurbağalama yüzmede gövde suyun üstünde kalça ve ayaklar suyun içinde ve gövde dalgalı bir hareket izlerken, serbest stilde vücut daha düz ve su yüzeyine paraleldir. Bu değişiklik, özellikle başlangıçta denge ve koordinasyon sorunlarına yol açtı. 
2. Kol ve Bacak Hareketlerindeki Farklılıklar
Kurbağalama stilinde kollar simetrik şekilde göğüse kadar çekilip hızlı bir şekilde ileri atılır  ve bacaklar da simetrik olarak kurbağa tekmesi yapar. Serbest stilde ise kollar dönüşümlü olarak dönerek hareket eder ve bacaklar sürekli olarak suda küçük ve hızlı vuruşlarla destek sağlar. Bu hareketlerin alışkanlık haline gelmesi zaman aldı.
3. Nefes Alma Tekniği ve istikametin kontrolu
Kurbağalama stilinde nefes almak her kol çekişinde yapılabilir, ancak serbest stilde doğru zamanda ve genellikle yan tarafa dönerek nefes almak gerekir. Bu, başın suyun içinde ve dışında dengeli bir şekilde hareket etmesini gerektirir, bu da başlangıçta oldukça zorlayıcı oldu.
Kurbağalama yüzerken, çevre ve  istikamet rahatlıkla görülebileceği için istikametin belirlenmesi ve muhafazası kolaydır.Bu durum yüzücüye hem rahat nefes almada hem de durum üstünlüğü sağlar.Bu nedenle kurbağalama askeri yüzme tekniğidir.  Serbet stilde bu üstünlükler yoktur.
4. Dayanıklılık ve Hız uyumu.
Kurbağalama genellikle daha düşük hız ve daha fazla güç gerektirirken, serbest stil 
hız ve dayanıklılığa daha çok odaklanır. Bu, farklı bir antrenman yaklaşımı ve kas grubu geliştirmeyi gerektirdi.
5. Çoklu Kas Hafızalarının yeniden uyumu
Kurbağalama tekniklerinde uzmanlaşan yüzücülerin kas hafızası bu stildeki hareketlere alışmıştır. Serbest stilin akıcı ve hızlı ritmine geçiş, zaman aldı ve başlangıçta çok yorucu oldu.
Kurbağalama ve serbest stil yüzme sırasında kullanılan kaslar, hem üst hem de alt vücut kaslarını kapsar.
Ancak, bu iki yüzme stilinde kasların kullanım şekli , yoğunluğu ve uygulanan gücün  oldukça farklı olduğunu fark ettim. 
İşte tıbbi isimleriyle kullanılan kaslar ile her iki stilde ortak olan kaslar aşağıda belirttiğim şekildedir.
Kurbağalama Yüzme Sırasında Kullanılan Kaslar:    

 1. Üst Vücut:
M. pectoralis major (göğüs kası)

M. latissimus dorsi (sırt kası)

M. trapezius (üst sırt kası)

M. deltoideus (omuz kası)

M. biceps brachii (ön kol kası)

M. triceps brachii (arka kol kası)

M. serratus anterior (kaburgalar üzerindeki kas)

2. Alt Vücut: 


M. rectus abdominis (karın kası)

M. obliquus externus (dış oblik kaslar)

M. gluteus maximus (kalça kası)

M. adductor longus ve brevis (iç uyluk kasları)
M. quadriceps femoris (ön uyluk kası)
M. gastrocnemius ve M. soleus (baldır kasları)

Serbest Stil Yüzme Sırasında Kullanılan Kaslar:

1. Üst Vücut:

M. pectoralis major

M. latissimus dorsi

M. trapezius

M. deltoideus

M. biceps brachii

M. triceps brachiiM. serratus anterior

2. Alt Vücut:
M. rectus abdominis

M. obliquus externus

M. gluteus maximus

M. quadriceps femoris

M. hamstrings (arka uyluk kasları)
M. gastrocnemius ve M. Soleus

Her İki Stilde Ortak Olan Kaslar:

1. Üst Vücut

M. pectoralis major

M. latissimus dorsi

M. trapezius

M. deltoideus

M. biceps brachii

M. triceps brachii

M. serratus anterior

2. Alt Vücut:

M. rectus abdominis

M. obliquus externus

M. gluteus maximus

M. quadriceps femoris

M. gastrocnemius  
M. soleus
Her iki stilde kaslardaki Farklılıklar:
Kurbağalama: İç uyluk kasları (adductor longus ve brevis) daha aktif rol oynar. Ayak hareketi "kurbağa vuruşu" gerektirdiği ve ayaklar yana kıvrıldığı için kasların senkronizasyonu benzememektedir.
Hatta birbiriyle zıt durumdadır.  
Serbest Stil: 
Arka uyluk kasları 
(hamstrings) ve kalça kasları daha belirgin şekilde çalışır, çünkü sürekli kalçadan başlayan parelel bir tekme hareketi vardır.
Her iki stil, koordinasyon ve doğru teknikle kasların etkin kullanımını gerektirir, ancak vücut dinamikleri,nefes, hareket,koordinasyon ve ritimleri farklı olduğu için bazı kaslar farklı hatta birbirine zıt şekillerde çalışır.

6. Suyun Direncine Uyum Sağlama
Kurbağalama yüzmede, bacakların geniş hareketleri suyun direncini artırmaktadır. Serbest stil ise daha dar bir profil gerektirdiği için daha kolay uyum sağladım. Vücut pozisyonunu buna göre ayarlamak başlangıçta oldukça zor oldu.
7. Antrenman Motivasyonu ve Psikolojik Engeller
Bir stilde uzmanlaşmış yüzücünün, yeni bir stile geçişte başlangıçta kendini yetersiz hissediyor,hemen Kurbağalama 
pozisyonuna geçmek istiyor.
Bu durum,yüzücünün motivasyonunu oldukça etkiliyor.  Serbest stil öğrenme sürecini de uzatıyor.
Sonuç olarak;
Kurbağalama yüzme stili ile Serbest Stil arasında oldukça büyük fark ve benzemezliklerin bulunduğunu yaşayarak deneyimledim.
Özellikle 55 yıl, kurbağalama yüzen bir master yüzücüsü olarak, yüzmenin bedensel bir etkinlik olmasının yanı sıra, zihinsel bir odaklanma ve denge gerektirdiğini de tekrar tekrar deneyimledim.
Yüzerken kişi hem fiziksel olarak dengede kalmak hem de zihinsel olarak hareketlerini kontrol etmek için bu akış durumuna ihtiyaç duymaktadır.
Öğrenim sürecini azaltmak ve başarılı olması için; yüzücünün, suda yaşadığı gel 
gitlerin etkisinde kalmaması zorunludur.
Zorlandığım zaman hemen Kurbağalama stiline dönerek rahatlama isteğini gidermek için; antrenmanlarda 3-5-7 kol tempolu serbest antrenmanlara ve sualtı 2-3-5 kol Kurbağalama antrenmanlarını uyguladım. Oldukça etkili sonuç vermektedir.
Carl Jung’un psikolojik teorileri dört temel psikolojik fonksiyonu (düşünme, hissetme, algılama ve sezgi), yüzmede özellikle stil değişmelerinde ve şampiyonalarda fiziksel ve zihinsel süreçlerine uygulanabilir yöntem olarak ortaya çıkmaktadır.
Ayrıca, yüzücünün, Macar psikolog Mihaly Csikszentmihalyi tarafından tanımlanan"flow state" (akış durumu) olarak bilinen, yüksek konsantrasyonlu bir ruh haline girmesine de ihtiyaç duyulur. 
Gelecek makalemde bir master yüzücüsünün; gerek Carl Jung'un dört 
temel psikolojik fonksiyonu ile Macar psikologMihalyCsikszentmihalyi'nin "flow state" akış durumu teorilerinin yüzmeye uygulamalarına yönelik kendime özgü yapmış olduğum deneyimlerimi anlatacağım..
"Teoriler masa başında yazılır önemli olan suda azimle uygulanabilirliği ve sürdürülebilirliğidir."
Beni Adana Sulama Kanallarında çimerken (yüzerken), Adana yüzme havuzunda bilimsel ve emniyetle yüzmem için Ünsal Fikirci Antrenörüme teslim eden anam, Ünsal Fikirci ve yol göstericim Ruhi Polisçi'nin ruhları şad olsun! Minnettarım.

Mehmet YÜCEBİLGİÇ 
Rekortmen Master Milli Yüzücü

14 Kasım 2024

10 KASIM ATATÜRK'Ü ANMA GÜNÜ MASTERLAR YÜZME ŞAMPİYONASI VE GÖREVİMİZ!

Ankara Atatürk'ü Anma Masterlar Yüzme Şampiyonasının son gününde büyük bir sürpriz ve kutlama:

1970 li yıllarda üzerimde çok emeği olan Atatürkçü ve Cumhuriyet Öğretmeni Adana Erkek Lisesi Tarih öğretmenim Sn.Emel Güreken: Bana, en büyük ödülü, ATATÜRK'ÜMÜZÜN 10 KASIM ANMA GÜNÜNDE  ANKARA MASTERLAR YÜZME ŞAMPİYONASINA teşrif ederek verdi ..

Şampiyonada Altı yarışmaya katıldım ..Üçü kendi branşım olmayan ve ilk kez havuzda yüzdüğüm, 800m-400m.-200m Serbest Stilde Altın Madalya.

Üçü kendi branşım: Kurbağalama 50m.-100m-200m yarışmalarında Altın Madalya

Kazandım ..

Sn.Emel Güreken öğretmenimin, anonsu yapıldığında Havuzdaki Master Yüzücüler ile birlikte Hakemlerin teveccühü beni ve Gülayımı çok etkiledi ..

Gözlerimiz doldu ..


Şampiyonada bizi etkileyen ve Kulübü ile birlik içinde, bu günün anlam ve önemine en uygun hazırlığı yapan Milli Antrenör,Frekans Spor Kulübü Lideri Esra Önen'in  tüm master yüzücüleri ile törene katılmaları idi...


TSK Gücü Yüzme Takımı Master camiasına ayrı bir disiplin  ile katkı yapmıştır.


Gülayım ile birlikte Yüzme Şampiyonalarındaki ana düşüncemiz, muradımız:


Master Yüzücülerinin yarışmalarda kazandıkları başarılarının;  sadece kendilerine ait olmadığını, bugün nasıl özgürlüğümüzü borçlu olduğumuz Atatürk'ümüze ve Onunla ter ve

kanlarını akıtan atalarımıza borçlu isek; yakın geçmişimizde ki hayatta kalan emektarlarımıza da böyle yarışmalarda ki başarılarımızı

paylaşmanın borcumuz olduğunu ve kutsal bir görev olduğunu hatırlatmak,uygulamasını yaygınlaştırmaktır.


Çok şükürler olsun ki, bu düşüncemizi uygulayacak güç ve inancı bu kutlu günde yaşadık.

Ne Mutlu Türküm Diyene ! Diyebilme güç ve iradesini bizlere yaşatan Başta Atatürk'ümüz olmak üzere

Atalarımızın ruhları şad olsun.
Mehmet YÜCEBİLGİÇ
Rekortmen Master Milli Yüzücü
10 KASIM 2024

29 Ağustos 2022

HEYBELİADA MASTERLAR YÜZME ŞAMPİYONASI 27/28 AĞUSTOS 2022

Heybeliada'da Bir Masterlar Yüzme Şampiyonası daha sağlıkla sona erdi. 
Heybeliada'da; Ağustos sıcağı ve tesislerin uzak ve çoğunlukla yaya gidilmesi dışında , 
arkadaşlarla beraber olmak ve yüzme ve açık su sporuna ilişkin olumlu enerjinin paylaşılması, yorgunluğumuzu hafifletti ..
Yarışmalar; Masterlar seviyesinde daha anlam kazanıyor.
Genç yaşlarda yarışmalara  "antrenörümüz sizi nasıl kodluyorsa   o taleplere göre yarışıyorsunuz.Hedef: rakiplerinizi geçmek ve  ""madalya"" kazanmaktır..
Özellikle 65+ yaş grubu Masterlar Yüzücüsü olan benim ve koçum,can dostum Sevgili Gülay ile birlikte oluşturduğumuz ""yarışma konseptimiz''" 
 Hırsın girdabına kapılmadan,alçak gönüllülük ile ; kendi ruh ve bedenimin gereksinimine göre hedef belirleyip,
yaşamımıza renk ve olumluluk kazandıracak çeşitlilikte  tebessümle kulaç atarak ""KENDİMLE"" yarışmaktır!
En önemlisi ise;Master Yüzücüsünün yorgunluğunu gideren tek duygu ve
yarışmalarda aldığı en büyük keyif;arkadaşları ile birlikte o klorlu suda kulaç atmak ve tebessüm etmektir.

3 Haziran 2008

SULTANPINAR(ADAPAZARI)-SÜLÜKLÜGÖL(BOLU) GEÇİŞİ

“İŞTE ÇOK UZAKLARDA OLSAM DA SÖYLÜYORUM SENİ SEVDİĞİMİ,
VE GÜNLER GEÇTİKÇE BENİ NASIL DEĞİŞTİRDİĞİNİ,
KENDİMİ KABUL ETMEME NASIL YARDIM ETTİĞİNİ VE
ŞUNU DA UNUTMAYACAĞIM EKLEMEYİ,
AŞK ASLA BOŞA GİTMEZ, HATTA OLSA BİLE ZOR AŞK.”
BOB FRANKE


GÜLDÜREN, KEYİF VEREN AĞRILAR VE ACILAR…
— Telefondaki ses; soruyor… Dünden bugüne(02Haziran) nasılsınız, sanırım benim gibi sizin de her yanınız ağrıyordur…
— Ben de; ağrımaz olur mu? Özellikle baldırlarımdan ayak parmaklarıma kadar kaslarım ayağımı kaldırmaya engelmiş gibi…
— Ama Gülay’la birlikte hem kahvaltı yapıyor hem de gördüğümüz doğa güzellikleri ile birlikte bizi etkileyen olayları anlatıp gülüyoruz…
—Üçüncü bir kişi olarak sen de; dayanamayıp kusura bakma ben de konuşmana istemeden kulak misafiri oldum… Kiminle konuştuğundan daha çok… Beni en çok “şaşırtan” şey, ne oldu biliyor musun?
— Ben de; hiç umursamaz bir şekilde… Hayır deyiverdim.
— Sen de; ikinci kez şaşırmış bir şekilde, ağrı üzer, kişinin yüzünü ekşitir, hatta ağlatır, karamsar duygu seline kaptırır, pişmanlık duygularından sonra bir daha yapmamaya yemin ettirir…
Oysa görüyorum ki hem sen hem de eşin; ayaklarınızın üzerine basmakta zorlanıyorsunuz, yüzünüz somurtma yerine keyifli… Üstelik kahkaha da atıyorsunuz… Hem acı hem de gülüş… Bu nasıl keyiftir, beni esas şaşırtan da bu oldu…
—O zaman ben; seni daha da fazla merak içinde bırakmadan dünkü doğa yürüyüşümüzü anlatayım…
—Sen; canı tez bir şekilde atılıveriyor, sözüme başlamadan yine devam ediyorsun… Ama detaylardan önce ne zaman, nerede, ne kadar süreyle yürüdünüz?
—Bu kez sana söz hakkı vermeden başlıyorum… Anlatmaya…
31 Mayıs 2008 günü gece saat 2300’de İstanbul’dan başlayan araç yolculuğumuz, sabaha karşı saat 0350’de Kapıorman Dağlarının Adapazarı- Sultanpınar eşiklerinde, serin mi serin kuytu köşelerinde son buldu… Saat 0400’de burada başlayan yaya doğa yürüyüşümüz, tam on dört saat sürdükten sonra Sülüklü Göl- Bolu da sona erdi…
—Sen; bu kez yine sözümü keserek, kaç kilometre olduğunu sormayı unutmuştum… Diyorsun…
—Ben; otuz beş kilometre dedikten sonra bu kez detayları anlatmama da fırsat vermeden.
—Sen; nasıl olur hala anlayamadım? Bu “acıyı keyfe” dönüştürmeyi deyiverdin…
—Ben; senin üzüleceğini düşünemeden birden ağzımdan “kaç aylıksın” sözcüğünü kaçırıverdim… Ben aslında bu düşüncelerimi sona bırakmıştım. Ama nedense yazımın başında anlatmak zorunda bıraktırdın…
—Şimdi dile getireceğim sözleri; daha önceleri söyleyebilir miydim? Ama şimdi rahatlıkla dile getirebiliyorum…
“Bazen insan; ardımızda bıraktıklarımızın günler olduğunu düşünür, aslında sadece günler değildir, ardımızda kalanlar…
Bazen kendimizde arkada kalırız: Bu kalışa sevdiğiniz de katkı sağlamışsa… Hayatın acımasızlığı; sana veya sevdiğine ya da her ikinize, “varlık ile yokluk” arasındaki ince ama görünmez tülü aralatmış ve diğer yana tam geçerken birbirinizi sırtlamış, o acılarla dolu karamsarlıklarla örülmüş ağın aydınlık yanına yarasız beresiz döndürebilmişseniz…

Ve o günlerin geride kaldığının… Birbirinize karı koca yerine “can dostum” “iyi ki varsın” diyebilmelerin farkındalığını yakalayabilmişseniz: Yürüyüşünüz esnasında oluşan kas ağrıları, bot vurmaları sadece bedeninizin o bölgesinde oluşmasına ve oradan yukarılara RUHUNUZA VE YÜREĞİNİZE sıçramamasına sebep olur…
Ruhunuz ve yüreğiniz, doğaylabaşbaşadır: Olgun yaş eşiğine gelmişlik klasik davranışından daha uzak… Seni “can dostunla” birlikte “şaşırtıcı keyiflerin” peşinde el ele koşturmaya iter…

—Sen; elin şakağında, biraz da ağzın aralanmış, gözlerimin içine bakarken… Mehmet ağabey; varlığından taşan gürültünün dinmesini beklemeye başlayacağım… Sözünü bitirinceye kadar soru sormayacağım, diyorsun…
—Ve ben; nerede kalmıştık diyor ve tekrar anlatmaya başlıyorum…
—Geçen yıl bu parkuru Ayakizleri-Hüseyin Beyle yürürken öylesine şaşırtıcı keyifler almıştım ki gerek doğa gerekse saatlerce bülbül sesleri eşliğinde doğal çayırlık üzerindeki yürüyüş beni çok etkilemişti…
Bu kez böyle zorlu ama keyifli yürüyüşü “can dostumla” birlikte yapmayı çok arzu etmiştim… Beni kırmadı yürümeyi kabul etti…
Araç yolculuğumuz genellikle uyuyarak geçti, Gülay’ın da uyumasını çok istedim… Yürüyüşün olumsuz etkilerinden asgari derecede etkilensin diye…
Sultanpınar Yaylası dört kilometre kadar yakınlarında araçlardan indik, karanlık göz gözü görmüyor… Ay “yeni ay” safhasında ışık oranı yüzde beş oranında, vadi tabanında olduğumuz için ışıktan faydalanamıyoruz…
Karanlıkla yüz yüze geldiğimde göz yordamıyla Gülay’ı aradım… Ve kendi kendime gülümsedim… Fotoğraf makinası ile “anı dondurma” peşindeydi…
—Ben; bulanık alacakaranlığın ürperten serinliğini tüm bedenimde hissediyor… Bu hissedişe; Çağdaş Edebiyatın öncülerinden Arjantinli yazar, bana göre çağdaş feylesof “Jorge Luis Borges’in” kör olmasına rağmen körlüğün, onu asla yıldırmayışını ve körler için asla karanlıktayız fikrini benimsemeyişini ve ölümsüz eserler ürettiği düşüncesinin de eşlik ettiğini fark ettim…
Uzunca bir süre içinde bulunduğum düşünce çığından kurtulmamak için tepe lambamı yakmadım…
Gülay’ın makina flaşları, beni benle buluşturduğunda bayır yukarı yürüdüğümüzün farkına vardım, burnuma en çok sevdiğim uzaklarda yanan kuru meşe odun dumanı kokuları gelmeye başlamıştı… Derken ağaçlıklar içinde kıprayan ve tan yerinin ağarmaya başladığını muştulayan bülbül sesleri, bizlerin yürüyüşüne eşlik etmeye başlamıştı…
Sultanpınar Yaylası’na varmıştık, buradan doğruca pınarın gözüne doğru yürüyüşümüzü devam ettirdik…
Havanın karanlık ve serinliği kahvaltı yapmanın iyi bir düşünce olmadığını ortaya koyuyordu öyle de yaptık…
Ucu bucağı görünmeyen çiğli yemyeşil doğal çimenlerin üzerinde yürüyüşümüze devam ettik… Gökçesaray Yaylasına vardığımızda Hüseyin ve Selim Bey ve onlara yardım eden arkadaşlar kahvaltı için hazırlık yaptı…
Kahvaltıyı yaparken sırtımı ısıtan güneşi yakaladım… Kahvaltı sonrası yine çayırlıklar üzerinde yürüyoruz… Uzun mezar Tepedeki kısa mola sonrası manzarayı seyrettikten sonra diğer tepeler de bir biri ardına arkamızda kalıyordu.
Asırlık kayın ormanları arasından geçerek bir tepenin ön yamacında durup aşağımızdaki Küçük Karapınar yaylasını kuşbakışı seyrediyoruz…
Bu kez içimdeki çocuk Barış’ı da kışkırtıyor ve yokuş aşağı kendimizi bırakıyoruz… Ta ki aşağıdaki çeşmeye kadar koşuyoruz… Koşarken bir ara kanatlarımın olmasını ilk kez duyumsadım.
İşte bu noktadan sonra saatler süren daha yoğun bülbül sesleri içindeyiz… Yol boyu on binlerce sinek içinden geçiyoruz, bayır yukarı verdiğimiz ayak üzeri molalarda yarenlik etmeye devam ediyoruz...
Az ilerdeki tepede yarım saatlik uyku molası verildi…
Talat Bey, Barış, Gülay ve ben yarenlik yaptığımız için uyumaya vakit bulamadık… Tekrar yollardayız… Bu kez güneşin sıcaklığını ensemde hissediyorum… Saatler sonra başka bir yayladayız… Basacakalan Yaylası… Köylü kadından taze peynirler alınıyor… Ve öğle yemeği bu yaylada yeniyor… Gülay fazla ekmek yememem konusunda sık sık uyarıyor… Çünkü yaklaşık altı saatlik daha yolumuz var…
Tepelerden iniyoruz… Çıkıyoruz… Bitti derken diğeri, bitti derken bir diğeri… Hepimiz yorulmuştuk ama bir çift vardı ki Gamze ve Hasan GÖLER çifti onların hali ve birbirlerini koruma hissi hala gözümüzün önünde…
Şu anda artık tepelerin en ucundaki 1500 metre yükseklikten 650 metre aşağıdaki Sülüklü Gölü seyrediyoruz…
Sanırım fotoğraftaki güzelliği sizde beğenmişsinizdir… Gülay’la birlikte Sülüklü Gölü böylece tüm dört yöndeki tepelerden seyretme şanslılığını yakalamış oluyorduk… Burada fotoğraf ve kamera çekimleri tamamlandıktan sonra Tavşan suyu deresi kenarındaki toplanma noktamıza varışımız yaklaşık iki saati buldu… Tepeden aşağı inerken yokuş öylesine dik idi ki anlatamam… Ayaklarımızın ağrısının tadına bile varamadan kemikli sivrisineklerin taarruzuna maruz kaldık…
Soktukları yer anında şişiyordu… Sözüm ona haşarat kovucu ilaç da sürmüştük…
Dere kenarına vardığımızda ilk yaptığımız iş defalarca dondurucu su içine ayaklarımızı sokmak oldu…
Sonra mangal partisi, sucuklar, köfteler Hüseyin Bey bağırıyor… Köfteler daha var diye… Ama bizim için iki adedi geçmek yok… Gülay’la öyle karar aldık…
Onca emek heder olmamalıydı…
Dönüş yolculuğumuz… Biraz sohbet ve türkü söyleyenleri dinleyerek, çoğunlukla da uykuyla geçti diyebilirim…
Yorgunluk olmasına rağmen hiç kimsenin yüzünde keyifsizlik veya pişmanlık yoktu…
Sadece kendine ve yoldaşına güven ve dik duruş vardı…



Mehmet YÜCEBİLGİÇ
31MAYIS-01HAZİRAN 2008