tuğçe yücebilgiç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tuğçe yücebilgiç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Ocak 2015

ANADOLU DAĞCILIKLA BELEMEDİK-ÇAKIT VADİSİNDE DOĞA YÜRÜYÜŞÜ-TOROS TÜNELLERİNİN KEŞFİ




”Bir önceki yazımda kısa bahsettiğim: “Belemedik/Karapınar” Adana’nın 70 km kuzeyinde Torosları ikiye ayıran Çakıt vadisine saklanmış, gizemliliğini “Hacıkırı Köyü(Kıralan) ile aralarındaki 100 metreyi aşan uçurumla koruyan, ta ki Alman’ların Bağdat Demiryolu inşaası ile suskunluğunu ve gizemliliğini yitiren bu muhteşem köyün gün yüzüne çıkan öyküsünü anlatmış ve…”

29 Şubat 2012

DORUKKAYA'DA KAR BEYAZI...

DORUKKAYA’DA KAR BEYAZI...


Bu kez Türkiye’nin, en iyi kayak pistlerinin olduğu DorukKaya Ski ve Mountain Resort Kayak Merkezindeyiz..
Organizasyonu Anadolu Dağcılık kulübünden Sevgili Ajda Demircibaşıoğlu yaptı... İyi ki de yapmış muhteşem ve uzun süre zihnimizde kalacak bir kayak keyfi idi...
Yazımda bahsedeceğim gibi o kadar çok konu var ki etkili olanları sıraya koymak istiyorum... Öncelikle yolculuk Ulusoy firması ile yapıldı, yeme içme ve skipass’a kadar tüm faaliyetler çok iyi koordine edilmiş, Ajda ise her zaman ki gibi çok iyi ve güler yüzlü bir kulüp rehberliği yaptı...
 
Gülay’la beni öncelikle etkileyen şey; kayak pistlerinde sadece kayak yapmak amaçlı gelenler vardı.
Gezinti yapmak isteyenler ya da mangal yapmak isteyenlerle pistte karşılaşmadık... Bize göre, Türkiye’de Kayak Merkezlerinde güvenlik kuralları deyince pist kenarlarındaki çitler akla geliyor...

Oysa zirvedesiniz önünüze Ilgaz’da, Uludağ’da olduğu gibi yaya gezinti yapanlar çıkıveriyor! Hızınızı düşünün? Aman Allahım?

Avusturya'dan gelen mühendisler tarafından projelendirilen Dorukkaya Snowpark'ı ile düzenlenen kayak pistleri de çok iyi... Kayarken Kayağınıza dolanan snowboard’cu da pek az...
DorukKaya Kayak Merkezinin diğer hoşumuza giden tarafı, farklı zorluk derecelerinde ve 1850 metreden 2200 metreye kadar yükseklikte, 8 ski - lift ve çeşitli uzunluklarda ve birbirleriyle bağlantılı; 11 kayak pisti ile her seviyedeki kayakçıya uzun soluklu kayma zevkini tattırıyor...
Gülay’la birlikte saat 1100 de başladığımız ve her biri çeşitli pistlerden geçerek 8 ila 10,5 km lik  etaplar yaptık... Fazla zorlanmayalım diye etabı 52 km lik kayışla tamamladık... Manzara muhteşem... Hava muhteşem... Ekip muhteşem idi...
Özellikle 2200 metreden 1550m aşağı dik yamaçtan süratle kayış muhteşem bir duyguya kaptırıyor insanı... Gülay,  önümde ben onu izlemeye çalışıyorum ama çok süratli yetişemiyorum...
“Sürat” ve “güvenlik” ikisi aslında birbiriyle uyumsuz gibi görünse de... İnsanın yaşamı da aslında güvenlik ve güvenliksizlikler sarmalı değil mi?Aklınıza “olumsuzlukları” getirmediğiniz ve sadece o anı;  ruhen ve bedenen yaşayıp, yoğunluğunuzu kaymaya ve kendi benliğinize verdiğinizde; “tüm olumsuz düşüncelerin” size uğramadığını ancak teleski ile yukarı doğru tırmanışınızda düşünebiliyorsunuz...
Bu düşünceye de o kadar uzun boylu takılamıyorsunuz. Yoksa bu kez teleskiden düşüp, kayaklarınızı omuzlayıp yürüyerek bin bir zorluklarla zirveye pist başı yapmak zorunda kalabiliyorsunuz...
Kısacası kayak yapmak; bize göre en iyi meditasyon şekillerinden biri... “Doğa, siz ve sizinle bütünleşmiş kayak ve teçhizatınız”... Ve “yanınızda ki can yoldaşınız”...
O denli” gizemli bir etkileşim” ki, sonunda bu “gizemli duru etkileşim” sizde bir alışkanlık hatta yaşam boyu tiryakilik yapıyor...
Hatta yıllar sonra “Gizemli duru etkileşimle” elde ettiğiniz deneyimi “tüm yaşam felsefenize” hakim kılmaya: Bu alışkanlığın yaptığınız veya yapacağınız hobilere nedenli etki ettiğini de görmeye başlıyorsunuz.
 
İsterseniz yaptığınız doğa etkinlikleri ve sporlarını aklınızdan bir kez geçirin; benim yaptığım sporları sıraladığımda bu alışkanlığın uzun yıllar yapmış olduğum “yüzme” ‘nin de etkisiyle dağcılık, doğa yürüyüşü, kayak, golf, yoga ve meditasyon...
  Neden bu konuya girdiğimi merak ettiniz değil mi? Hemen anlatayım...
Yaptığınız sporları ve doğa etkinliklerini ne kadar severek yapsanız da: Zorluklar ve mücadele yok mu?
Acı ve hastalıklar yok mu? 
Olumsuzluklarla, tehlikelerle karşılaşma yok mu? Soruları ile karşılaşmamız...
Arkadaşlarla konuşurken ya da blog okuyucularımızın sorularından; sanki hiçbir olumsuzlukla ya da sağlık sorunlarıyla karşılaşılmıyor gibi bir algılama ortaya çıkıyor?
Öyle bir şey olabilir mi?
Yukarıda sıralanan olumsuzluklarla da karşılaşıyorsunuz!
Sadece karşılaşmadıklarınızın; iç dünyanızda barındırdığınız gizemli Allah inancı ve yanı başınızda duran can yoldaşınızla birlikte yeneceğiniz; çaresizlik ve zorun üstesinden gelememe, kuvvetsizlik ve Ulu tanrının verdiği aklı kullanamama düşüncelerinin olmadığını; “tüm zorlukların aşılmak” için olduğunu fark edebiliyorsunuz.
Keyif ve O gizemli duru, arındırıcı rahatlama;  işte bu tüm zorluklar ve katlanmalar neticesinde elde ettiğiniz bir ödül olarak karşınıza çıkıyor...
 
Dorukaya zirvesinden ta ilerilere Köroğlu Dağlarının derinliklerine bakıyorsunuz... Her taraf bembeyaz yer yer koyu yeşil ormanlık yerler... Kar beyazlığının ufuk çizgisi üzerinde ki gökyüzünün buz mavilikleri, bulutların bir ressamın tual üzerine sürdüğü fırça darbelerini andıran beyazlıkları ile süsleniyor...
Ve biz oralara ulaşmak istercesine kendimizi yamaçlardan aşağı bırakıyoruz... Kulağımızda; kayakların çıkardığı sesler, bir müzik aletinin tınıları gibi yankılanıyordu...

Rüzgar; yanaklarınızı tırmalıyor... Aldırış etmiyorduk, tüm isteğimizin: Ta! Oralara ulaşamasak da; Rüzgarın ta o uzaklardan getirdiği soğucacık güzelliklerine dokunabilmek ve bir avuç alabilmek, olduğunu hissediyorduk...
Artık pis sonuna geldiğimi; Gülay’ın, Mehmet “yemek vakti geldi” uyarısıyla anlıyordum...
Mangal öylesine güzel hazırlanmıştı ki... Hemen arkadaşlarla mangal başı keyfini yaptık...

Sonra biraz kafe açık alanında biraz da kafe içinde dinlenmek için kaymaya ara verdik...
Gerek doğa manzarası gerekse kayak severlerin coşkusu coşkumuzu daha da artırıyordu...
Dinlenme sonrası çok hoşumuza giden korumalı telesiyejle tekrar zirveye çıkışa başladık...

Telesiyejin açık mavi renkli korumasını kapadığımızda kendimizi aya inecek astronatlara benzettik...
Her defasında aynı zevki aldık diyebilirim...Artık  öğleden sonra olmuş hava da oldukça soğumaya başlamıştı... Hatta telesiyej korumalı olmasaymış sanırım bu rüzgarlı havada zirveye çıkamayacakmışız...
Zirveye son çıkışımızda, dinlenmek ve muhteşem manzarayı seyrederken salep içmeyi ihmal etmedik...
Sandalyelere oturduğumuz da gün boyu yorgunluğu hissettik... Güzel bir yorgunluktu ve gizemli duru bir etkileşemi yaşıyorduk...
Biraz daha gayret gerekiyordu.... 5-6 km lik bir kayış sonrası Dorukaya Kayak zevkini perçimledik...
İstanbul’a Dönüş yolculuğu 6-7 saat sürdü diyebilirim...
Gözümüzün önünde sadece ve sadece Bembeyazlık ve rüzgarla yarışımız vardı...
Bir de ara sıra Rüzgarın, yanaklarımızı tırmalayışı ile Ruhumuzda ki doğanın “gizemli duru bir etkileşimi”...
Gülay &Mehmet YÜCEBİLGİÇ
ŞUBAT 2012
DORUKKAYA- KARTALKAYA -BOLU

4 Ocak 2012

“BEMBEYAZ” BİR YENİ DÜNYAYA UYANMAK...


SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR DOĞA TUTKUNU OLUNABİLİR Mİ?



Yeni yıla girerken; tüm beklentilerimiz ve dualarımız içine girilen yılın “bembeyaz”lıklarla dolu olmasıdır…Bu dilek, sadece kendimizle veya ailemizle ilgili değil ülkemiz için de geçerlidir.


Bu dileklerimizin gerçekleşmeyeceğini daha yılın ilk günkü medya haberlerini izlemeye başladığınızda, kendinizde veya ailenizde meydana gelen olumsuzluklar ve hastalıklarla karşılaştığınızda içinize hiç ama hiç sindiremeyeceğiniz bir hüzün çöküverir…Omuzlarınızın çöktüğünü, nefes alamaz bir duruma düştüğünüzü hissedersiniz…Ve devamında…


Kendinizi bir boşluğa düşmüş hisseder, tutunacak bir dal aramaya başlarsınız…


Ve hemen ardından kendinizi sorgulamaya başlarsınız…


-Oysa yılbaşında dilediğiniz, O tutunulacak dal “bembeyazlık” değil miydi?


-Ben yılbaşında “bembeyaz” bir yıl dilememiş miydim?


-O halde daha ilk günde nedir bu olanlar?…Olumsuzluklar?


-Birden yine bir “bembeyazlık” beliriverir usunda “ben bembeyazım” der…


-Sen yaşamının “bembeyazlıklar” içinde geçmesini istiyor musun?


-Hemen heyecanlanır ve evet evet bu bembeyazlığı dertsizlik için istiyorum? Sorunsuzluk için istiyorum deyiverirsiniz…


-Usunuzda ki “Bembeyaz” naif bir sesle sana bir soru daha sorar.


-Sen yaşamının “renksizlik” içinde geçmesini mi istiyorsun?


-Şaşırır, biraz soluklanır, aslında tüm bu ara vermeler nasıl bir cevap verebileceğini düşünme payıdır…Kısa ve kısık bir sesle doğruluğunu da tam onaylamadan “hayır” deyiverirsiniz..


-Ve arkasından devam ediverir cümlecikler… Dökülüverir birbiri ardına ağzınızdan…Ben bu yılın renklilikler içinde geçmesini isterim…

Tüm renkleri severim…Ben doğa düşkünüyüm…Doğada ne kadar renk varsa benim ruhumu okşar…Keyif alırım…Hatta siyah renkten dahi hoşlanırım…


-“Bembeyaz” tekrar seni uyarır… Siyah ile beyaz arasında ortak bir yön var… Hatırla…Orta/Lise okul sıralarına kadar gidiver…Renklerin oluşumunu hatırla… Ne öğretilmiş idi sana?


-Kara tahta önüne sözlü sınava kalkmış bir öğrenci heyecanıyla ardı ardına sıralamaya başlarsınız…


-Renkler beyaz ışığın prizmadan ayrıştırılmasıyla oluşur. Her renk beyazdan oluştuğu için; "beyaz" renkten sayılmaz, "siyah" ise tüm renkleri soğurur. Yani renksizlik durumudur.


Yani eğer bir cisim güneş ışığında depolamış renkleri, yansıtmayıp yutuyorsa SİYAH, eğer bu depolanmış renklerin tümünü yansıtıyorsa BEYAZ olarak görünür.


-Sorulan soruyu tam olarak bildiğinizin güveni içinde öğretmeninizden “on Numara” ile ödüllendirme beklentisi içinde iken;


-“Bembeyaz” yine belirir ve Ben, sana siyah ile beyazın ortak yönünü sormuştum…der ve yineler…


-Benim amacım; seni sınava çekip, sana ter döktürmek değildir…Ben sadece aralarında ki tek benzerliğin… Tek ortak yönün “her iki rengin de yani siyahla beyazın da“renk olmadığını” anlatabilmek idi….


Şİmdi sana yine soruyorum…


Yeni yılın renksiz geçmesini mi istiyorsun…?


TÜM DOĞA TUTKUNLARININ; 2012 YILINI GÖNÜLLERİNE GÖRE GEÇİRMELERİ DİLEĞİYLE… SEVGİ VE SAYGILARIMIZLA…


GÜLAY&MEHMET YÜCEBİLGİÇ


BURSA-ULUDAĞ


2012-OCAK