7 Haziran 2010

LİKYA YOLU YÜRÜYÜŞÜ-KAYAKÖY-ÖLÜDENİZ

KAYAKÖY-ÖLÜDENİZ LİKYA YOLU YÜRÜYÜŞÜ
Bir haftaya başlarken…
Hala… Geçen hafta Anadolu Dağcılıkla yaptığımız etkinliğin etkisindeyiz…
Oysa bu ve buna benzer etkinlikleri geçen sürede o denli yaşamıştık ki…
Neden… Etkisini yitirmedi?

Nedeni… Sanırım?

Güzel ülkemde yaşanan ve her sabah bizlerde incinme yaratan haberler ve yöneticilerin ülke yönetiminde ki… Bu olumsuzluklardaki sorumluluklarının farkına varamamaları?

Ağızlarından çıkanların nelere yol açacaklarının farkına varmamaları? Sonra da çıkan olayların peşinden koşmaları… Proaktif bir yönetim biçimini algıyamamaları?

Bu incinmeler ve yöneticilerce tetiklenen ayrıştırıcılık, biz doğa tutkunlarını; daha çok içinde incinme, sakınma, kıstırılmışlıklar, kıskanmalar, çekişmeler olmayan… Kişinin içindeki potansiyel enerjiyi… Kinetik enerjiye dönüştüren… Heyecanı duyguyu birlikte paylaşan ve ahlaki kişilik değerlerine özellikle Doğaya ve İnsana saygılı grupları aramaya bulmaya itmektedir.

Gülay’la birlikte… İşte içimizden geçirdiğimiz… Bu duygularla… Anadolu Dağcılık Kulübü ile beraber olduğumuz… Etkinliklerden biri de KAYA KÖY-ÖLÜDENİZ LİKYA YOLU YÜRÜYÜŞÜ idi…

Sabah, Kaya köyde kaldığımız SANAT KAMPINDAN çıkarak öncelikle eski Kaya Köye buradan da Nezihe Güçlü’nün rehberliğinde Likya Yolu Yürüyüşüne başladık…


Kayaköy, birbirinden çok farklı iki yerleşim alanından oluşmakta. Bunların birincisi, turizmde de önemli yeri olan, 13. yüzyıl başında kurulduğu yazılmakla birlikte tarih öncesi eserlere de rastlanan Eski Kayaköy.

Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde, tamamı Rum, 3000 nüfuslu bir kasaba boyutuna ulaşmış… 1957 Fethiye Depremi ile evler harabeye dönüşmüş olsa da, canlı müze niteliğindeki bu köye, her gelişimizde değişmeyen bir ilgi ile gezeriz… Kaya Köyde İkinci yerleşim, 1923 Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi ile Kayaköy'de iskân edilen “Batı Trakya Türklerinin” ovaya kurduğu yerleşimdir.

Eski Kaya Köye çıkmadan ova bölgesindeki yürüyüşümüzde amacımız, etrafı tanımanın yanında, gelincik ve papatyalarla bezenmiş küçük tarlalar içindeki evleri de yakından görmek ve yakaladığımız güzellikleri kaydetmekti… Adım adım ilerleyerek… Eski Kaya köy girişine vardık… Köylü kadınların el işlerini pazarladıkları mekândan uzaklaşmak zor oldu… Malum… Bayanların alış verişine erkekler de katılırsa programda sarkmalar oluyor…


Kayaköy kilisesindeyiz… Kiliseyi gezme yerine Kilise avlusunda Nezihe’nin Tai Chi’sine eşlik ediyoruz…

Sonra Yoga ve birkaç asana…

 Şimdi sıra Kayaköy- Ölüdeniz yürüyüşü için Ali Gürbüz’ün peşinden fotoğraf çeke çeke epeyce yürüdük tepedeki şapele yaklaşıyoruz…
Bizler yolun başlangıcında güzel bir fotoğraf çektirmiş ve bu manzaranın etkisinde ana grup yerine Ali Gürbüz'ün peşinden yürüyoruz..Manzara öylesine etkilemiş ki...Biraz sonra bir telefon...?
-Ali… Nezihe tarafından uyarılıyor…
-Neredesiniz?
-Yürüyoruz?
-Nereye?
-Yanlış parkurdasınız… Geriye dönüp tarif ettiğim yöne yönelin!

Geriye dönüp…Nezihe ile… Buluştuktan sonra… Tırmanmaya başladık… Güneş etkisini gösteriyor… Yeni şapkamız ensemizi korusa da kolay olmuyor… Oldukça yükseldik…


Burnuma… Kekikle karışık..Akdeniz maki topluluğunun tüm çeşitlerinin kokusu geliyor…Mersin,defne birbirini izliyor…Deli zeytin ağacını unutmayayım…
Bir süre mola veriyoruz...

-Aman Allahım… Bu ne güzellik…

-Türk’ün adını alan Turkuvaz rengini burada tam görkemi ile görebiliyorsunuz… Mavi ile Yeşilinin dans ettiği “turkuvaz” … Grupta etkilenmeyen yok…

Bu anı kalıcı kılmak için bir biri ardına fotoğraflar çekiliyor… Bazıları da akıllardan çıkmayacak bir şövalye duruşu ile perçinlemek istiyorlar…

-Bu an’ın bitmesini, usunmadan silinmesini istemiyorum… Rakım…40 metrelerden…125 ve 480’ lere ulaştı… Çok fazla bir rakım farkı olmasa da… Ama sıcak… Etkiliyor… Yine de sıcağa takılmak yok…

Doğanın güzelliğini ve güzellikten yansıyan aurayı… Öylesine içime çekiyorum ki… Üzerimde ki tüm olumsuzlukları alıp götürsün… Doğanın dinç ve dingin olumlu havasını doldursun… İstiyorum…

Şimdi aşağıya doğru iniyoruz… Sağ yanımız… Alabildiğine dik… Manzaramız zaman zaman çam ağaçları ile örtülüyor… Bir zaman sonra bambaşka bir güzelliğini göstermek istercesine karşımıza çıkıyor…

Kayalar üzerindeki sarı kırmızı kılavuz iz boyalarını göremiyoruz… Patikayı takip edip sağ kola doğru yöneldik… Bu sapma bizi tepeden dolayısıyla… Esas parkurdan uzaklaştırıyordu…

Bu parkur Soğuksu Koyuna doğru giden ve Yazar AZRA ERHAT’IN Mavi yol isimli romanında belirttiği antik yolsa gerek …. Sesler… Ali Gürbüz ve Aysun… Keşif için ayrıldılar… Nezihe de araştırırken…


Nirengi noktası olan: Su sarnıcı… nı buldular… Burada bir yorgunluk molası verildi…

Kızılçam ormanları içinden bu kez daha rahat ve gittikçe alçalan bir rakımla yürüyüşe devam ediyoruz… Manzara yakalandığında peşi peşine vizöre ne sığarsa kaydediliyor…

Çok dik bir bayırı iniyoruz… Ve… İlerden ölüdeniz koyu görünmeye başlamıştı… Sıcak da artmaya başlamıştı…

Ölüdenizin koyu görünmüştü...Öylesine muhteşem görünüyordu ki...


İlk önce bizi ÖLÜDENİZ SUNCITY PLAJI karşılıyor… Tatil köyü girişinde fotoğrafları çekip yolumuza devam ediyoruz…

Artık Ölüdeniz’de idik… Plaj boylu boyunca uzanmış… Gökten… Yamaç paraşütü yağıyor…

Plajdan… İçeri girerken… Kayaköy Sanat kampından diyerek geçiyoruz… Önce gelenler…

Denize girmişler… Güneşlenenleri unutmayayım…

Plaj kafeteryasında biraz dinlendikten sonra… Ölüdeniz’de bu yılın açılışını yaptım…

Ölüdeniz plajı ve onun bütünlüğünü sağlayan yamaç paraşütçülerin oluşturduğu bu manzara

Tek kelime ile çok güzeldi… Kayaköy dönüş “SANAT KAMPINA “ Ölüdeniz- Hisarönü üzerinden yapıldı… Hisarönü’nden geçerken… Buradaki barların atlandığı… Bir daha ki etkinliğe buranında listeye dâhil edilmesi konuşuldu… Sanat kampında akşam yemeği… Öylesine güzel ve her zaman olduğu gibi… Bol ve lezzetli… Hazırlanmıştı ki…

-Kayaköy- Fethiye- Göcek- Dalaman’a oradan hava yolu ile İstanbul’a… Gelişimiz… Çok uzun bir süre almadı…
Sabiha Gökçen’den eve dönerken… Turkuvaz renginin etkisi altında idik…

Anadolu Dağcılık etkinliğini planlayan ve rehberlik yapan arkadaşlarımız… Nezihe Güçlü… Ve Aysun Çervatoğlu’na teşekkürler… Doğal olarak… Grubumuza da…

Mehmet YÜCEBİLGİÇ

İSTANBUL-2010

28 Mayıs 2010

ANADOLU DAĞCILIKLA FETHİYE-KAYAKÖY-GEMİLER ADASINDA

ANADOLU DAĞCILIKLA FETHİYE - KAYA KÖY –GEMİLER ADASINDA YAŞANANLAR

Yazıma, nereden başlamalı… Daha önceki zorunlu klasik tatil anlayışımızı mı? Yoksa bu alternatif tatil anlayışının nasıl doğduğunu mu? Anlatmalıyım?
-Neresinden başlayacağıma… Karar veremedim?
-Ne kadar kararsızsın diyeceksiniz?
-Kararsızlığımdan değil… Yoğun düşüncelerimden… Aynı anda birkaç şeyi paylaşma isteğimden…
-Ne düşünüyorduk? Ne düşünür olduk! Ve Neleri uyguluyoruz! Doğal olarak hepsini aynı yazıya sığdıramayacağımı anladım!
- 22 Mayıs 2010 sabahı 0640 uçağı ile Dalama uçacağız… Heyecanı günler öncesi başladı… Öncelikle “yıllardır hayalini kurduğum “KAYAKÖY-ÖLÜDENİZ LİKYA YOLU YÜRÜYÜŞÜNDE” giymek üzere yeni dağ yürüyüşü kıyafetlerini… Gülay’la birlikte Tamamladık…


Sabaha karşı Sabiha Gökçen’e yol alırken, havanın çiseleyen hali, havaalanına vardıkça şiddetli yağmura dönüştü… Sis bastırınca… Aman bu hava da ne der olduk… Havaalanında yeni açılan Wİngs Kart Launch salonu çok güzeldi… Biraz soluklandıktan sonra…


 Uçağa bindik… Uykulu geçen bir yolculuktan sonra… Dalaman Hava alanındayız… Anadolu Dağcılık arkadaşlarımızla valiz alma yerinde beklerken karşılaştık… Aralarında yeni yüzler de var, hemen orada tanışıyoruz…
Aklımızda aylar öncesi planlanan programı uygulama var… Aslında… Çok da uzun bir süremiz yok… Hepsi üç gün… Her etkinlik için kıyafetlerimiz inceden inceye planlanmış ve yerleştirilmiş durumda…
-AAA! Arkadaşlarımız valizlerini aldığı halde gruptan üç kişinin valizi yok… Bunlardan ikisi de biziz!
-Başkaları var mı? Diye etrafa baktığımızda 30 kişiyi aşkın yolcunun da valizi yok…
-Ruh halimi düşünebiliyor musunuz? Şok… Üzüntü… Kızgınlık… Öfke… Arınmak istediğim tüm bu haller başımda…
Olaylar beni, etkisi altına alarak; yıllardır hayalini kurduğum bu konseptteki bir geziyi berbat etme gayreti içindeler…
-Gülay ve Ali Gürbüz… Müthiş Moral destekteler… Ayrıca… Grubumuz da servisi alıp gitmedi… Bizi bekliyorlar…
-Hadi Canım sende… Der gibisiniz? Beklemeyecekler de ne yapacaklar!
-Ne bileyim? Diğer gruplardan hiçbiri beklemedi? Valizlerinin peşinde ne yapacağını bilmez… Hallerdeydiler…
-Sonuç… Valizler kayıp… PEGASUS cevap veremiyor? Müşteri memnuniyetinden haberi olmayan HAVAŞ elemanlarına kayıt verdik…

-Fethiye KAYA KÖYE hareket ettik… On beş kişiyiz… Yol boyunca… Yağan yağmur… Ve ruh halim…
Gülay da üzgün ama dışa vurmuyor…
Arkadaşlar… Havadaki bulutluluğu dağıtmak için her türlü moral desteği veriyorlar… Osman ve Ali Gürbüz minibüste oyun oynayacak ama önde kalkamıyorlar… Aysun, Karadeniz havasına dayanamıyor… Ayakta… Tüm araç alkışlıyor… Gülüyor… Biz de onlarla birlikte…
Kaya Köye geldiğimizde bizleri; bu gezi ve etkinlikleri planlayan ve uygulatacak olan Arkadaşımız Nezihe Güçlü karşıladı…

-Yüksek sesle… Arkadaşlar! KAYA KÖY SANAT KAMPINDAKİ yerlerinizi gösterelim… Eşyalarınızı yerleştirdikten sonra… Köy kahvaltınız hazır…
-Yine yüksek bir ses… Ses yabancı gelmedi… Gülay’ın sesi… Ama bizim eşyalarımız yok ki?
-Gülüşmeler… Kahvaltı için güzel düzenlenmiş bir kapalı çardaktayız… Fotoğraf çekmek olmazsa olmaz bir davranış biçimi… Olmuştu…

-Osman uyarıyor… Ağabey! Suratını asma fotoğrafta iyi çıkmaz… Gülümsüyorum… Telefonlar gelmeye başladı… Tuğçe ve Erinç… Sonra Burcu…
-Erinç babacığım… Sen valizleri düşünme ben takip edip… Durumu bildireceğim… Öğlene doğru Erinç valizlerin… İstanbul’da kaldığını… Akşama gönderme gayretleri içinde olduklarını bildirdi…
-Daha da iyi bir ruh haline girmiştik…

Köy Kahvaltısı çok iyi geldi… Yiyecekler… Doğal idi ama… Grup oldukça ahenkli idi… Gruptan bir ses… Maydanoz yok mu? Ben durur muyum? Taze nane? Ne isterseniz… Yanı başımızda ki bahçeden kopartılıp getiriliyor…Kahvaltı sonrası fala baktıranlar... Falın etkisi altında kalmadım diyemediler..


Programda Kaya Köyünden GEMİLER ADASI koyuna yürüyüş vardı… Mevcut kıyafetimizle yürüyüşe başladık…

Kaya köyde yürüyüş esnasında karşılaştığımız keçi sürüleri... Evlerin etrafında dikili begonviller ve zakkum ağaçları...Muhteşem görüntülerdi...


Başka bir dünyaya adım atıyor idik… Henüz İstanbul ve kargaşanın içinden… Kaya köy ve etkinliklerine… Görünmeyen bir düşünceler tüneli içindeyim… Eğilerek tünelden geçiyor…

Gemiler adasına ve Taaa! Uzaklarda… Ölü denize… Baba Dağına uzanıveriyorum… Tüm gördüklerimi… Kucağıma almak bağrıma basmak istiyorum…

Seyir alanı olarak keşfettiğimiz yerde Gemiler adası ve alabildiğince manzara bizleri oldukça etkiledi…

Gemiler Koyundayız… Buradan botla Gemiler adasına geçtik… Nezihe, Maşallah Tam Kaya Köylü olmuş… Her tarafta ilgiyle karşılanıyoruz.


 Gemiler adasını gezmeden Gölgelik altında biraz dinlendik… Gözlerimizle… Etrafı inceliyor uyum sağlamaya çalışıyoruz…

Daha doğrusu… Auraları dengeliyoruz… Hava ısısı çok iyi, serin, Kalabalık değil… Hatta bizden başka… Grup yok diyebilirim… Çünkü böyle alanlarda Sıcak ve kalabalık çekilmiyor…


Gemiler adasında bir süre dinlenmek iyi geldi… Doğa Ananın enerji ışınları artık üzerimize yansıyordu… Artık Tatilin havasına girmiştik…


Adım attığımız “GEMİLER ADASI” MS:6-7 yy. dönemi yansıtan Özellikle kilise gibi eserler var… Milattan Öncesi olmaz olur mu? Elimizde kaynak olmayınca dünya tarihinin sadece Roma tarihi ile başlayıp sona erdiğini sanıyoruz… Romanın İkiye bölünmesi ve Bizans deyip duruyoruz…

Antik çağda da denizcilerin uğrak noktası olan ada… Bizans’ın Hıristiyanlığı resmi din olarak kabul etmesinden sonra… Kudüs’e yolculuk yapan gemilerin uğrak noktası olmuş… Depremler… Çıkan yangınlar ve Arap Emevi baskınları ile bugünkü halini aldığı orta çağ denizcileri tarafından yazılmış…

Adanın hoşumuza giden her yerinde fotoğraflar çekiliyor… Çeşitli pozlar veriliyor… En sevdiğimiz… Kollar yukarıda yanlara açık… Max… Duruşu…

Ancak… Kondisyon ve denge belirleyici…Aslında bir “yoga asanası” olan… Tek ayak üzerinde kollar yanda duruş da “mikemmelll” oluyordu…

Gemiler adasından KAYA KÖY KAMPINA AİT SANAT ESERİ SERVİSLE seyahatimiz ayrı bir keyifti… Araç tam bir sanat eseri… Tek kaset çalabiliyor.

 Çalınca kimse yerinde duramıyor… On yıldır da içinde kalan “ATHENA KASETİ” yerinden çıkartılamıyor muş?


Kasetçalar bile ayrı bir hava vermiş… Önemli olan sıradan olmayışı…
Sanat Kampındayız… Akşama hazırlık yapılacak… Gülay’la birlikte eşya hazırlama derdi olmadığı için bahçeye “dut ağacına “ dalından karadut yemeye…Doğal olarak bizden önce dut ağaçlarının altındakilerle de karşılaştık... Akşam yemeği tek kelime ile dalından kopartılan sebzeler, sızma zeytinyağıyla yapılmış yemeklerden oluşmuştu… Ete rağbet yoktu…

Ali Gürbüz… Osman ve Aysun… Gruba Karadeniz aşısı yapmaya başladı… Biz ki Karadeniz oyunu ile alakası olmayanlardandık… Karadeniz Türküleri… Volkan Konak, Kazım Koyuncu dinler… Horon çeker olduk…

Eğlence çok iyi idi… Halaylar… Araya Ankara bir de Adana havası katıldı… Gece keyifle… Sona ermişti…

Ancak… Ben ve Gülay saat 0200 ye kadar valiz yolu bekledik… Ve saat 0230 da valize kavuştuk…

Artık mayolar gelmişti yarın ki… Fethiye koylarında ki Yat gezisine hazırdık…
Doğrusu...Usumda iz bırakmış ki... Sanat Kampının "Sanasal değeri olan miübüsünde ki "Güngörle birlikte ortaya koyduğumuz...Sanatsal poz...gözümün önüne geliverdi...

Bir sonra ki… Yazım…
ANADOLU DAĞCILIKLA LİKYA YOLU YÜRÜYÜŞÜ


MEHMET YÜCEBİLGİÇ

İSTANBUL-2010-MAYIS