28 Mayıs 2013

BAHARIN COŞKUSUNU DOĞADA YAKALAMAK


BAHARIN COŞKUSUNU DOĞADA YAKALAMAK

Baharın gülücüklerini yakından hissetmeyeli sanırım bir buçuk yıl oldu… Şükürler olsun ki tekrar o özlediğim keyfi Mayıs ayının başlangıcı ile birlikte tadabilmenin farkındalığını yaşadım…
 
Doğal olarak can yoldaşım Gülay’ım ve arkadaşlarımla birlikte… İlk doğa yürüyüşümüz… Ayakizleri’nin naif başkanı Hüseyin Bey rehberliğinde oldu…

Yer Sakarya, Bursa, Bilecik,Kocaeli vilayetlerinin sınırında Alıçlı Yaylası ve yürüyüş bitiş noktası ise 1884 yılında çivi kullanılmadan inşa edilen ahşap Camii ile ünlü Elmalı köyü…

İstanbul’dan erken saatlerde çıkış sonrası alışveriş yapmak için ALİ FUAT PAŞA’ DA mola verdik…
 
Doğruca Sakarya nehrini seyretmek üzere kıyıdaki kahvehaneye yürüdük.
 
Sakarya’nın suyu bereketli, karşı yamaçlar yemyeşil, mola sonrası Pamukova’dan kuzeybatıya doğru rampadan yaklaşık 900 m rakıma kadar araçla çıktık…

Rakım arttıkça sarı sıcaklarda artmaya başladı… Ama Çilekli ve Hüseyinli köylerini geçip Kemaliye köyüne yaklaştıkça doğanın coşkusuna daha da ortak olabiliyordum…

Daha araç içinde iken tanık olduğum doğanın coşkusunu paylaşabilmek için deklanşöre basmaya başlamıştım… Yeşilin tüm renkleri, araya serpilmiş mor ve sarı renkler…

Çayırlar boyu yayılan küçük ve büyükbaş hayvanlar… Köyün çatılarını görüyorum… Tek tük bacalarından tüten duman köydeki canlılığı gösteriyor…
Patlak dere boyunca ilerlememiz devam ediyor… Araçlardan inip sırt çantamızı ve botlarımızı kuşanıyoruz… Bugün kü yürüyüşümüzde yeni yüzler oldukça fazla, Bir taraftan yarenlik ederek bir taraftan Patlak dere boyunca yürüyüşümüz esnasında gördüğümüz tüm güzellikleri kaydediyoruz…

Aman Allah’ım Sarı sıcak öylesine etkili ki dereceme bakıyorum…31 – 32 derece bereket başımızdaki lejyon tipi şapkalarımız oldukça koruyucu… Bu tip şapkaları ilk defa LİKYA YOLU yürüyüşünde kullanmıştık…

Yemek molasını peynir-yaz helvası- ile Patlak derenin yanı başında geçirdik… Tabii fotoğraf makinası boş durmadı…
 
Gördüğüm tüm güzellikleri usuma nakş etmek istiyordum…

Tok karnına yürüyüş başladığında; sıcak ve rampa birbirlerine arkadaş olunca biz de zorlanmadık dersek yalan olmaz… Kısa molalarla bu zorluğu da atmış olduk…

Barış’la birlikte; üç yıl önce gece yaptığımız yürüyüşün sabahını “armut ağacı” üzerindeki maceramızı anlatarak bir an önce o bizim için anlamlı “armut ağacına” varmayı bekliyorduk…

Hatta o yürüyüş sonrası aynı parkurda Gülay’la yürümeyi çok istemiş ve bu isteğim de “Gülay’la birlikte “ gece yürüyüşü ile aynı armut ağacına çıkmayı da gerçekleştirmiştik…

Şimdi tek arzumuz bu bizim için çok önemli olan ve üzerinde “çoban sundurması da bulunan” armut ağacını bu kez Esma’ya göstermek ve çıkış fotoğraflarımızı çektirmek idi…
 
Yoğun kayın ormanını geçtikten sonra bizi ilk karşılayan “ALIÇLI YAYLASI” oldu… Çocuklar gibi şendik…

Tüm yüzlerin tebessüm etmesini sağlayan bu muhteşem doğa güzelliği karşısında içimden sadece “Tanrıya şükretmek “ geldi…

İster istemez doğanın bağrında “Anamdan ve doğadan”  yıllar içerisinde hissederek öğrendiklerimi tekrarlamak istedim… SABIR… KATLANMANIN SONUCUNDA ELDE EDİLEN EN İYİ ÜRÜNÜN ADIDIR.

KİŞİSEL dürtümüz, doğal olarak; “UMUT ETTİKLERİMİZİ, ZAHMETSİZ ELDE ETMEKTİR. YA KORKUMUZ NEDİR? UMUT ETTİKLERİMİZİ ZAHMETSİZ YAŞAYAMAMAK VE ELDE EDEMEMEKTİR… BANA GÖRE “KORKU” NUN ta kendisi budur…

OYSA ÇOCUKLUK YAŞIMDAN BERİ Kİ “ANNEMİN BANA ÖĞRETTİĞİ ÖĞRETİ BUYDU”  ZAHMETLE KAZANMAK… KAZANDIĞINI AĞIZ TADIYLA YİYEBİLMEK, YEMEK İÇİN DE ACELE ETMEMEK, YİYENLERİ DE GÖZLEMLEMEMEK, MUKAYESE İÇİNE GİRMEMEK…”

Doğanın en küçük zerresini dahi kaçırmak, atlamak istemiyorum…

Tam dört ilin Bursa, Sakarya, Bilecik ve Kocaeli illerinin kesişme noktasındayız…

Öylesine yayılmışız ki yeşilliğin bağrında Nirvana’dayız… Hemen Gülay’ımın ayağına bandaj yaptım, bot oldukça vurmuş yer yer de kanama vardı? Biraz önce de bahsettiğim gibi bu kadar güzelliği yaşamanın bir bedeli var. Bu güzelliği görebilmek için bu ve buna benzer sıkıntılara “katlanmak” zorunluluğu var…

  Yaşam Felsefemiz böyle…

Dilimizde ki “ARMUT AĞACI” zihnimizde öylesine iz bırakmış ki… Bu güzelliği hemen görmek istiyoruz… Hemen oraya varalım… O anları tekrar yaşayalım istiyoruz…

Alıçlı yaylasında ki mola sonrası yürüyüşe başladık… Ha vardık… Diye diye sonunda “Armut ağacını gördüm” ama kendimi tutamadım… Bunca saat yürüyüş sonrası kendimi koşarken buldum…
 
Armut ağacına yaklaştığımda bundan üç yıl önceki haliyle aynı mı? Bir yerlerine bir şey olmuş mu? Diye incelemekten kendimi alamadım…

Armut ağacını;  tüm vadiye hâkim konumu ile mağrur ve kendinden emin bir halde buldum… Sanki bak ben ne zorluklara katlandım, göğüs gerdim ama yılmadım hala ayaktayım der gibiydi.

 Ancak, sanırım o günden bugüne hiçbir çoban, Armut ağacı üzerindeki sundurmaya çıkıp kestirmemiş? Çıkıp vadiye bakarak dalıp gitmemiş? Hayallere dalmamış? Sundurmanın tahtaları doğa şartlarından bazı çivisinden çıkmış ve onarım istiyordu? Çıkış basamaklarından bir ikisi kopmuş idi…

Bu duruma rağmen bir çırpıda ağacın üzerine çıktım ve sundurmanın üzerine oturdum… Sonra Barış, eski günlerin anısına poz üzerine poz. Biraz sonra maşallah Gülay’da yanıma çıkmıştı…Çok keyifli idik…

Bakalım bir daha ki sefere, benzer hisleri ne zaman yaşamak kısmet olacaktı?
Buradan ver elini Elmalı Köyü?

Manzara muhteşem… Arazi hâkim kesimden mahkûma vadi tabanına doğru alçalıyor... Yaklaşık altı, altı buçuk saattir, yürüyoruz… Köyün camii görünüyor… Ama o güzelim tarihi camii göremiyorum… Çitler çitler…
 
Ayrı bir düşünce âlemine götürüyor beni… Bu çitler… Bir düzine çit fotoğrafı çeksem… Usanmam hatta ilerde sadece “ÇİTLER” diye bir fotoğraf sergisi açarsam şaşırmam…

Gülay’ın ayağı artık dayanılmaz boyuta gelmesine rağmen Elmalı Köyüne doğru kendisinden poz vermesini istediğimde gülümsemeyi ihmal etmedi…

Gülay’ın bot acısına şahit olan Esma’nın dikkatini çekmiş olacak ki…”Gülay abla bu kadar acıya rağmen Mehmet abinin poz ver demesine “gülümsüyorsun?” dediğini duydum…Bana göre muhteşem olan da bu anlayıştı… Acı içindeyken… Gülümsemek… Yürüyüşlere geliş nedeni de sadece ben idim…

Gülay, yavaş yavaş köye doğru gelirken ben izin isteyip yaklaşık 130 yaşındaki 1884 yılında hiç çivi kullanılmadan inşa edilen camiinin son durumunu görmek için acele ettim. Âdeta koşar adımla camiye doğru ilerledim…

Camiye vardığımda kullanır durumda olduğunu görmekten çok mutlu oldum… Çünkü dört beş yıl önce Diyanet vakfının başlattığı her köye/beldeye bir camii projesi kapsamında bu caminin karşısına da bir büyük beton camii yapılmıştı…

Ancak duyduğum kadarıyla halk bu tarihi camide namaz kılıyormuş. Kendi kendime nasıl gelmesin? Diye düşündüm.
 
Ahşap Caminin içine girdiğinizde içinizde istek yoksa dahi sizi Rükûa götürecek hissin sarmalına giriveriyorsunuz…
 
Hemen abdest alıp iki rekât Allah Rızası için namazı kıldığım da benden mutlu benden bahtiyar kimse yoktu…

Bu hissi hiç tarifle anlatamam… Ulu Tanrıdan Gülay’ımla birlikte doğadan ve bu hissiyattan ayırmamasını diledim…

Hüseyin Bey; camii avlusunda akşam yemeği düzenini almıştı… Neler yoktu ki…


En başta İznik Köfteci Yusuf’un köfteleri, köylülerin hazırladığı tereyağlı bulgur pilavı ve tarhana çorbası… Ve diğer nevaleler…

Öncelikle Gülay’ın ayağına yanımda ki ilk yardım çantasında bulunan merhemle pansuman ve sargısını yeniledim… Sonra yemek ve İzmit – Yuvacık Barajı üzerinden İstanbul’a dönüş başladı…

Yolda yorgunluktan uyuruz diye düşünmüştüm ama doğanın içinde yaşadığım o güzelliğin etkisinden olacak ki dingin bir şekilde gözüme uyku girmedi…

Bakalım bir daha ki sefere Armut ağacı ve Elmalı Köyü Tarihi camisini ne durumda göreceğim…

BAHARDA İLK DOĞA YÜRÜYÜŞÜ ARDINDAN

Gülay & Mehmet YÜCEBİLGİÇ

İSTANBUL-MAYIS 2013

28 Mart 2013

BELEMEDİK


BAĞDAT DEMİR YOLU…
TOROSLARDA “BELEMEDİK/KARAPINAR” DEMİRYOLU VE TÜNELLERİNİN YAPIM ÖYKÜSÜ…
Bir önceki yazımda kısaca bahsettiğim: “Belemedik/Karapınar”  Adana’nın 70 km kuzeyinde Torosları ikiye ayıran Çakıt vadisine saklanmış, gizemliğini   “Hacıkırı köyü” ile aralarındaki 100 metreyi aşan uçurumla koruyan, ta ki Alman’ların Bağdat demiryolu inşaası ile suskunluğunu ve gizemliliğini yitiren bu muhteşem beldenin gün yüzüne çıkan öyküsünü anlatacağım:
                                                                     BELEMEDİK
Belemedik öyküsü hakkında Yabancı(Alman, Avusturya, Avustralya ve Türk Bloglardan ve portallardan, Türk Genelkurmay ve diğer tarihi belgelerden ve Doçentlik ve Profesörlük tezlerine kadar detaylı bir araştırma içine girdim… Muhteşem yazılarla, bilgiler, yazılar ve şahsiyetlerle karşılaştım…
                                                  BELEMEDİK İSTASYONU
Öncelikle; beni etkileyen, şaşırtan bu yazımı yazarken faydalandığım kaynaklardan bahsetmek isterim…

A.Nadir İşisağ ve Eşi
Bu araştırma esnasında beni heyecanlandıran yöreyi anlatan şahsiyetlerin başında Adanalı; yörede yaşayan Ahmet Nadir İşisağ  ile Mustafa Tor beyefendilerin fotoğrafları ve bölgeyi tanıtım yazıları oldu…
                                                                         Mustafa Tor 
Ama öyle kaynaklar, İlber Ortaylı gibi tarihçilerin anlatılarını pekiştirdi ki anlatamam…Başta Çanakkale Savaşında Avustralya Anzak askerlerinden ölenler ve esir düşenler sitesindeki bilgiler; sonra Gunter Hartnagel Wurttemberg isimli bir Alman; üyesi olduğum Flicker fotoğraf sitesinden, Birinci Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı İmparatorluğu Ordusunda hizmet eden Alman askerlerinin çektiği fotoğrafları yayımladı…
GUNTER HARTNAGEL WURTTEMBERG
Ve Belemedik-Büyük bir Lojistik üs olan Pozantı fotoğraflar, araştırma öncesi bende büyük bir sevinç yarattı… Keyfimi anlatamam… İşte böyle bir zaman tüneli içinden geçerek edindiğim bilgileri sizinle paylaşmak istedim…Konu doğal olarak Belemedik-Hacıkırı arasındaki demiryolu ve tünellerinin yapım öyküsü ve Torosların ve bu dağları ikiye ayıran Çakıt Çayından bahsetmek esas olmakla birlikte: Ana hatlarıyla;
                                                        BELEMEDİK ALMAN ŞEHRİ 1915
·         Osmanlı Türk Dönemi Demiryolu” Politikası hakkında bilahare

·         *“Almanlar neden Anadolu’da demiryolu yapımına girişmiş ve özellikle bu güzergâhı” seçmişler?

·          *Demiryolu yolu yapımında esirler çalıştırılmış mı? *Bu esirler kimlerden oluşmuş?

·          *Ayrıca istifade edilen Türk mahkûmlar var mı?

·         * Bu bölgeyi o yıllarda ziyaret eden, esir düşüp sonra kurtulanların ve

·          *diğer yabancı seyyahların hatıraları ve düşünceleri;

·         en önemlisi de burada yaşayan Yerleşik Türklerin durumu? 

Yazımda bu soruların cevaplarını kısa kısa bulabileceksiniz…


 
                                                BELEMEDİK-ALMAN ŞANTİYESİ-1915

BAĞDAT DEMİRYOLU PROJESİ;
Bu projeyi, Türk Kara Harp Akademisi yıllarında da büyük bir merakla incelemiş ve kendi kendime; “TÜRK DEMİRYOLU TARİHÇESİ” BİLİNMEDEN “TÜRK TARİHİ VE YABANCILARIN EMELLERİ ANLAŞILAMAZ….Demiştim…
OSMANLI DEVLETİ POLİTİKASI
1876'dan 1909'a kadar tam 33 yıl Osmanlı Padişahı olan Sultan II. Abdülhamid hatıralarında yabancı devletler hakkındaki şüphesini ortaya koymaktadır,şöyle demektedir.


2NCİ ABDÜLHAMİD

 "Bütün kuvvetimle Anadolu Demiryollarının inşasına hız verdim. Bu yolun gayesi; Mezopotamya ve Bağdat'ı, Anadolu'ya bağlamak, İran Körfezine kadar ulaşmaktır. Alman yardımı sayesinde bu başarılmıştır. Eskiden tarlalarda çürüyen hububat şimdi iyi sürüm bulmaktadır, madenlerimiz dünya piyasasina arzedilmektedir.Anadolu için iyi bir istikbal hazırlanmıştır.
 İmparatorluğumuz dahilindeki demiryollarının inşaatı mevzuunda büyük devletler arasındaki rekabet çok garip ve şüphe davet edicidir.Her ne kadar büyük devletler itiraf etmek istemiyorlarsa da bu demiryollarının ehemmiyeti yalnızca iktisadi değil, ayni zamanda siyasidir.”
BELEMEDİK
 
ALMAN DEVLETİ POLİTİKASI;
Almanya; “Ekim 1888’e kadar Osmanlı ülkesinde; nüfuz bölgeleri edinmek için etkin bir politika izlemeyen ve imparatorlukla ilişkilerini Rusya’yla olan ilişkilerine göre düzenledi: Bu tarihten itibaren tutumunu değiştirmiştir.
                                           BELEMEDİK-ALMAN ASKERLERİ 1918
Çünkü Alman endüstriyel gelişmesi, “hayat alanlarına” ihtiyaç duymaktaydı. Ancak İngiltere gibi güçlü deniz gücüne sahip olmadığı için bu nüfuz bölgeleri “kıtasal” olmak zorundaydı. Bu nedenle “Dang nach Osten” şeklinde ifade edilen bu politikasında Almanya’nın tek umudu Osmanlı İmparatorluğuydu. *(Ayla Efe Anadolu üniversitesi Öğ. Üy.)

KEİSER 2NCİ WİLHEM
Bu umudun gerçekleşmesi ise, Anadolu, Mezopotamya, kuzey Suriye’de kendisine bir tür “Alman Hindistan’ı” yaratmasıyla mümkün olabilirdi.
Almanya hayat alanları peşindeki bu kıtasal yayılma planını öncelikle Anadolu ve Bağdat demiryolları kanalıyla gerçekleştirmeyi istedi. (*M. Kaynak “Osmanlı Demiryollarına bakış)

                                                          BELEMEDİK ÇAKIT VADİSİ
Hiç şüphesiz, bu planın ilk aşamasını 4 Ekim 1888 tarihinde Osmanlı hükümeti ile Deutsche Bank yetkilileri arasında imzalanan imtiyaz sözleşmesi ile başlattı.

Öyle ki; bu sözleşme ile Almanya 6 milyon frank karşılığında daha önce işletmeye açılmış

bulunan Haydarpaşa-İzmit Hattını satın almış ve hattın Ankara’ya kadar

uzatılma imtiyazını da elde etmiş oluyordu.*(M. Özyüksel Anadolu ve Bağdat Demiryolları,)

                                                                 BELEMEDİK YAYLASI
Üstelik 3 yıl gibi çok kısa sürede bu demiryolu hattının Eskişehir üzerinden Ankara’ya ulaşması Almanya’nın bu ilk girişiminde ne kadar başarılı olduğunu göstermekteydi.
Ayrıca, Almanya’nın 1888 tarihinde Baron Hirsh tarafından inşa ettirilen ve Osmanlı devletine çok pahalıya mal olan Rumeli demiryolunun denetimini eline geçirmiş olması
İngiltere’nin Anadolu demiryolları üzerindeki egemenliği karşısında kesin bir üstünlük kazandığını da göstermekteydi. *(Ayla Efe Anadolu Üniversitesi Öğ. Üyesi,)

              

                                     BELEMEDİK TUNELLERİ İNŞAASI 1913
1888 yılına kadar Anadolu demiryollarının her kilometresinde İngiliz denetimi

geçerliydi. Örneğin İzmir-Aydın, İzmir- Kasaba ve Mersin- Adana hatlarının tümü

İngiliz girişimciler tarafından inşa edilmişti. Rumeli demiryolları için *( Vahdedin

Engin, Rumeli Demiryolları, İstanbul,)

                                                         KUŞCULAR İSTASYONU 1914
Almanya hayat alanları peşindeki bu kıtasal yayılma planını öncelikle Anadolu ve Bağdat demiryolları kanalıyla gerçekleştirmeyi istedi.

Üstelik Almanların 1885 ve 1888’ de Osmanlı devletine coğrafyacılar göndererek Anadolu’nun zirai ve doğal kaynak yönünden durumunu araştırmaları ve buraların Alman çıkarlarına çok müsait yerler olduğu sonucuna varmaları demiryolu yapım işinde hiçte hazırlıksız olmadıklarını hatta bilinçli bir şekilde bu işe hazırlandıklarını göstermektedir.*(Ayla Efe Anadolu Üniversitesi Öğ. Üyesi.)


KUŞCULAR 1914

Benzer bir görüşü öne sürenlerden bir diğer kişide Rus araştırmacı Noviçev’dir. Ona

göre Almanlar rizikosu çok büyük olan bu yatırıma gizliden gizliye hazırlanmışlardır.

Çünkü sömürge politikası doğrultusunda Alman subaylarını Osmanlı ordusuna

göndermesi, Kruger, Kipler gibi bilim adamlarının eserlerinde Osmanlı yaşam biçiminde

bahsetmesi, Osmanlı topraklarını inceleyen derneklerin kurulması ve 1881 de demiryolu

mühendislerinin ve fabrikatörlerinin Anadolu’ya bir gezi düzenlemesini örnek olarak veriyor. *(Noviçev, , s. 23–25)
                                                     BELEMEDİK-ÇAKIT VADİSİ

YABANCI DEVLETLERİN OSMANLI DEVLETİ İMTİYAZ SAHALARI

Osmanlı Devletinde Almanların baskısı karşısında diğerleri de çeşitli baskılarla( İngiliz, Fransız ve Almanların) ayrı ayrı etki alanları oluştu.

·         Fransa; Kuzey Yunanistan, Batı ve Güney Anadolu ile Suriye'de,

·         İngiltere; Romanya, Batı Anadolu, Irak ve Basra Körfezinde,

·         Almanya; Trakya, İç Anadolu ve Mezopotamya'da etki alanları oluşturdu.


                                                                TUNEL İNŞAASI 1913
BAĞDAT DEMİRYOLUNUN ANA HATLARIYLA TÜRKİYE’YE MALİYETİ

İlk Türk demiryolu imtiyazı İngilizlere verildi. İzmir-Aydın demiryolu; 1856…

Bunu yine İngilizlere, Almanlara, Fransızlara, Belçikalılara, Ruslara verilen demiryolu imtiyazları izledi.

(İmtiyazların başlıcaları;ülkenin tekstil ve maden hammaddesine ulaşmak ve işletmek, demiryolu inşaasında km başına kar güvencesini devletten almak, demiryolunun 20 km çevresindeki yerüstü ve yeraltı zenginliklerini, tarihi eserler dahil serbestçe işletmek ve taşımak vb. )

Askeri demiryolu hariç, “demiryolu işletmeciliği” Türklere kapalıydı.

Cumhuriyetin kurulmasından sonra, 22 Nisan 1924 tarihli yasa ile Anadolu-Bağdat demiryolunun satın alınarak millileştirilmesine karar verildi.

*1933 yılında Paris Mukavelesi ile Türkiye’nin yabancı “imtiyazlı” şirketlere borcu tespit edildi.

O günün parası ile 8 Milyon 600 bin TL… Bu borcun taksitlerin ödenmesi çeyrek asır sürdü. “ (TCDD.Gn.Md.)

                                                         BELEMEDİK-HACIKIRI ARASI
BELEMEDİK

1915-18 yıllarında ki Alman Subayları “Karapınar/Belemedik demiryolu” yapımını şöyle anlatmaktadır;
“Berlin-Bağdat demiryolu projesinin en zor bölümü olan Toroslardaki “Belemedik/Karapınar” platosundan geçen demiryolu yapımı sorumluluğu Alman Philipp Holzmann Şirketine verildi ve 1907 yılında bu bölgeye bir şehir şantiyesi kuruldu.


1907 ile 1914 yılları arasında yaklaşık 3500 Alman ve Avusturyalı burada yaşamını sürdürdü.
Bunlar mühendis, teknisyen, demiryolu yapım ustaları ve bunların sık sık yanlarına gelen aileleri idi. Bölgede halkı bu bölgeye “Alaman şehri ”diyordu. Keza Şirket

çalışanların tüm ihtiyaçlarını karşılayacak tesisleri yapmıştı. Alman doktor ve hemşirelerinin bulunduğu hastane, çalışanların çocukları için Alman okulu, Alman Kilisesi, bir cami, bir sinema, su hattı, büyük havuzlar ve şehrin yaklaşık bir km. dışında genelev inşa edildi.

Ayrıca Karapınar/Belemedik;  Osmanlı İmparatorluğunun, 24 saat elektriği olan ve bunu sağlayan bir enerji santralına sahip tek şehri idi.
Karapınar köyü;  Almanlar, Avusturyalılar ve az sayıdaki Türklerin yanında cazibe merkezi olmasıyla Türklerin ve ticaret adamlarının da bu bölgeye yerleşmesini sağladı…

                                                            HACIKIRI'NA GİRİŞ
Alman şirketi çalışanları; arasında Osmanlı Rum, Ermeni ve Türk işçileri de vardı. Osmanlı Devleti; 1914/1915 yıllarında özellikle tünellerin açılmasında içinde Ermeni ayaklanmasına katılmış ve mahkûm olmuş Ermeniler de dahil mahkûmlardan teşkil edilmiş amele birlikleri ile de  işçi desteği de verdi.. 


                                                  BELEMEDİK'Lİ TÜRKLER - 1914

Bu küçük şehirde bir de bir Türk Askeri kıt’a sı bulunmaktaydı. 1916 yılından itibaren de


                                          BELEMEDİK ALMAN ŞEHRİ KALINTILARI

Demiryolu ve tünel inşaasında çalıştırılmak üzere savaş esirleri geldi. Benim(*) Avustralya kaynaklarından edindiğim bilgilere göre bunlar Çanakkale savaşlarında esir düşen  Avustralyalı ve İngiliz  asker içlerinde subayda olan esirleri idi..

İNGİLİZ ESİRLER-1917(Esir mi?)
İlk zamanlarda, Taş binalar yaygın değildi, daha çok çadır ve tahta barakalarda ikamet ediliyordu.


Bir diğer kaynağa göre;  İlk ismi “Karapınar” olan ve yapım esnasında karşılıklı tünel kazan işçilerin kazıp da birbirleriyle buluşamadıkların da  devamlı söyledikleri “BİLEMEDİK- BİLEMEDİK” yakınmalarını, Almanlar kendi  telaffuzuna göre “BELEMEDİK” olarak söylüyor.



Karapınar (Belemedik) İstasyonu 1912 yılında açılıyor ve bu tarihten itibaren sonra  bölgenin ismi BELEMEDİK oluyor..
Belemedik, yine Alman kayıtlarına göre 1917 ve 1918 yıllarında ki nüfusu 35.000 kişiye ulaşıyor…


Demiryolu inşaası; Hacıkırı ile aradaki yaklaşık 100 metreyi aşan uçurum nedeniyle burada duruyor… Hacıkırı ile Belemedik arasında ki  VARDA KÖPRÜSÜ Eylül 1918 yılında tamamlanınca Adana- Durak istasyonu da Ekim 1918 yılında irtibatlanmış oluyor.
 
Bu bölgedeki 14.4 km de 37 tünel de o tarihte kullanıma açılıyor.12 km.lik bölümde ise 22 tünel kazılmıştır...
 

Birinci Dünya Savaşının kaybedilmesi ile birlikte Kasım 1918 yılında Belemedik’te bulunan Almanlar da geriye döndü…

ALMAN MEZARLIĞI

Yine Alman kayıtlarına göre; çok zor ve yoğun olarak sekiz yıl süren demiryolu ve tünellerin yapımı esnasında 41 Alman personel çeşitli nedenlerle ölüyor… Mezarları Alman mezarlığı diye bilinen yerde…2005 yılında Alman’yanın ve Adana konsolosu ve Belemedik'ten A.Nadir İşisağ gibi bölgesel Türklerin girişimiyle “Metro ve Praktiker Gros Marketleri desteğinde mezarlar restore ediliyor…


VARDA KÖPRÜSÜ

(*)Türkiye deki mağzaların ne görevleri varmış? Tebrik etmemek mümkün mü?)

Bunların dışında İngilizler; esirlerden ölenlerin naaşını birinci dünya savaşı sırasında Bağdat’a götürdü…”

Diğer kaynaklara göre de bildiğiniz gibi Birinci dünya Savaşının çıkması savaşa bizim de katılmamız la birlikte ve Osmanlı Devletinin işgali başlar…


FRANSIZ BİRLİKLERİ KOMUTANI MESNİL

(Adana)Belemedik Fransızlar tarafından işgal edildi ve Fransızların ana karargahı Pozantı idi… Komutan Mesnil’in eşi de Belemedik’te hemşire olarak çalıştığı kayıtlara girmiş…


FRANSIZ SUBAY KOĞUŞLARI-1920-BELEMEDİK

Türk Kuvayı Milliyeciler tarafından 10 nisan 1920 de Belemedik kuşatıldı.27 mayıs 1920 sabahı başlayan muharebeler sonucunda Fransız kuvvetleri başında komutan Menil olmak üzere Gülek’li köylülerden oluşan Kuvayı Milliyeciler tarafından esir edildi…


FRANSIZ BİRLİKLERİ EĞİTİMDE-BELEMEDİK?POZANTI? 1920
 

Adana ve Çukurova’nın kurtuluşunda dönüm noktası olan “KARBOĞAZI” muharebesi Gülek’li bir avuç Türkün destanı olmuştur…


KARBOĞAZI KUVAYI MİLLİYE ANITI

Belemedik ’teki sağlık tesisleri bu kez Türk Kurtuluş Savaşı sırasında Türkler tarafından kullanılmıştır…

                                                          KARBOĞAZI-GÜLEK

Sonuç olarak; Eşimle birlikte öncelikle Belemedik- Hacıkırı vadisinde bir doğa yürüyüşü yapmak ve o doğanın havasını içime çekme zorunluluğunu hissediyorum… 

Sözlerimi, E.H.Carr bir sözünü hatırlatarak bitirmek istiyorum… 
                                                  GÜLAY&MEHMET YÜCEBİLGİÇ

“Toplumsal ilerlemenin temelini; edinilmiş becerilerin; kuşaklar arasında aktarılması oluşturur…” 

Şimdi siz okuyucularıma soruyorum: Biz eskiyi kötülemek ve yıkmaktan başka ne yapıyoruz? 


                                                     GÜLAY&MEHMET YÜCEBİLGİÇ
Ben ise; şu kısacık öyküyü yazarken dahi karşılaştığım: “Bir Alman’ın Gunter Hartnagel Wurttemberg (resmi görevli veyahut gönüllü beni ilgilendirmiyor.) 2005 yılından 2009 yılına kadar Türkiye’de ve Ortadoğu’da (eski Osmanlı topraklarında)  Alman’ların (Osmanlı İmparatorluğuna 1900 lü yıllarda hizmet vermiş sivil ve askerlerin savaş yerleri dahil )eski bulunduğu yerlerin şimdiki durumlarını kare kare karşılaştırarak fotoğraflamış….Bir Türk olarak Almanların sahip çıkışını kıskandım…Şu anda Topraklarının dışında dahi olsa…Yorum size ait…

Mehmet YÜCEBİLGİÇ

İSTANBUL-2013