SAİNT PAUL YOLU YÜRÜYÜŞÜ...
“Bu doğa yolunda yürümeyi kendim seçtim, sevdiğim de ben seçtiğim için seçti...”
ST. PAUL YOLU YÜRÜYÜŞÜ
St.Paul yolunu yürümeyi yıllardır
düşünürüm...Bu yolu,2004 yılında Likya yolunu yürümeye başladığımızda
öğrenmiştik...
KATE CLOW(KARDELEN KAR)
“St Paul yolu;
2004’te Kate Clow(Kardelen Kar) tarafından tasarlanıp gönüllülerin de
katkısıyla açılan ve Türkiye’nin ikinci uzun mesafe yürüyüş parkuru; Antalya(Selge)
ile Isparta (Yalvaç) arasındaki önemli antik kentler üzerinden geçiyor. Her ne
kadar gps’siz ve kitapsız tamamlanması mümkün olmayan bu yol olduğu söylenmekte
ise de...Bizim yaptığımız gibi bu yolun oluşturulmasında emeği geçen Rehberimiz
MUSTAFA KUŞ ile yürümemiz her türlü sorunu öteliyor…Telefonu .0533 6370611”
St.Paul yolu hakkında ön
bilgiyi hatırlattıktan sonra; yıllar sonra Sevgili Zühre’nin St. Paul yolunu
“ucundan yürüme fikri” ile İstanbul’dan gece yarısı yola koyulduk… Yolculuğumuz
boyunca Dursun kaptanın güvenilir sürüşü ile rahatça kestirebildik… Afyon’da
mola sabaha karşı verildi…
AFYON
Afyon’un nedense yıllardır benim ve Gülay’ın
üzerinde ki soğukluk hissi pek değişmedi diyebilirim… Aklımıza gelen ilk şey
sucuk-ekmek; kaymaklı ekmek kadayıfı ve tandır çorbası…
EĞİRDİR
Mola sonrası yaklaşık
dört saatlik yolculuk sonrasında Eğirdir’e vardık… Burada havanın gülümseyen
yüzünün Göldeki yansımasını görünce yolculuğun yorgunluğu sanki uçuverdi… Sanki
saatlerce yolculuğu biz yapmamıştık…
EĞİRDİR GÖLÜ
Birden gözlerimin önüne
; Eğirdir’de 30 Ağustos
1970 tarihinde ilk kez yapılan EĞİRDİR
GÜL VE GÖL FESTİVALİ’NE; Adana Demir
Spor Kulübünün genç Milli bir yüzücüsü olarak katılışım geliverdi… O
günlere ait hatırladığım Eğirdir Festivalini hazırlayan ekip çok
başarılıydı.
Türkiye’nin en ünlü milli ve ünlü sporcularını Eğirdir’e
toplayarak üç gün süreli spor şenliği
yapıldı… Adana Demir Spor’un Yüzme ve su topu takımı Eğirdir gölünde çeşitli
yüzme ve su topu gösterileri yapmıştık…Fatih Terim’in de Futbol genç takımında yer
aldığı o günlerde emekleri geçen ve hakkın rahmetine kavuşanlara içimden
Allah’tan rahmet dilemek geldi…
Bir ses beni daldığım
Eğirdir gölünün mavi yeşil sularının dışına çıkartıyor… Zühre kimlerin hangi
pansiyonlarda kalacağını ve kahvaltının nerede yapılacağını bildiriyor…
Tesislerin işletmecisi ve sahibi akşam yemeği için hazırlıkta
Biz
Fulya pansiyonda kaldık, Çarli pansiyon yemekler için ortak kullanım mekânıydı...
Fulya pansiyonda kalacağımız oda Eğirdir gölüne nazır içerisi, İşletmecilerin
kendisi tarafından dekore edilmiş çok güzel ve tertemiz bir odaydı…
Hatta
kullanılan tuğla ve tahtalarda İbrahim beyin ifadesiyle etraftan topladıkları
çıkma malzemelermiş…
Çarli pansiyon da yine Eğirdir gölüne nazır…Kahvaltı
yaparken gözüm Ta…Tam karşı kıyıda Bülbül yuvası gibi duran Sivri dağın gölgesinde
ki ve Gülay’la birlikte akşamları bu dağın heybetinden ürperdiğimiz…
K.K.K.lığı Dağ
ve Komando Okulu ve Kolaylık tesislerine takıldı… Dalmışım ….Yıllar sonra bir
turist gibi seyretmenin de keyifli olduğunu içimden geçiriyorum… Kendime
soruyorum? Şimdi bu halinle keyifli misin? Evet! Çok iyi ve uyumlu doğa ve
doğanın keşfini yudumlamak için yola koyulmuşlarla beraberiz… Kahvaltımızı
yaptık, kahvaltı oldukça güzel hazırlanmıştı…
Dikkatimi çeken
yabancıların da pansiyonda bulunmasıydı… İşletmeci, yerliden çok yabancıların
olduğunu söyleyince şaşırmadım… Aynı şeyleri Likya yolu yürüyüşünde de duymuş
hatta yaşamıştık…Türk çocukların bizlere Hello…Hello demelerinden…
Zühre, tüm planlamaları
Eğirdir’den tanıdığımız bölgeyi karış karış bilen Mustafa Kuş’un yaptığını
söylediğin de aklımdan, bu yürüyüşün pek de “ucundan” olmayacağını geçirdim
ancak bu fikrimi Gülay’dan sakladım.Keza bir buçuk yılı aşkın zorlu
doğa yürüyüşlerini yapamadık. Bu ayrılıktan sonra doğa ile yakından temasımız
bu yürüyüşle olacaktı...
Doğrusu bu yolu yürüyen doğa yürüyüşçülerinin
anlattıklarını hatırlayınca da çok iyi bir kondisyona ihtiyaç olduğu ortadaydı!
Kahvaltı sonrası ilk günkü
proğrama başladık.Rehberimizin hazırladığı
proğram açıklandığında yanılmadığım ortaya çıkmıştı...St Paul yolu yürüyüşü zorlu
geçecekti…
- Birinci gün; Karazindan Mağarası ve Yazılı Kanyon yürüyüşü
- İkinci gün; Çimenova-Beydili-Çukurca yürüyüşü
- Üçüncü gün;
Kesme köyü- Kasımlar kasabası yürüyüşü
- Dördüncü gün; Adada antik kenti ve Kral yolu yürüyüşü ve İstanbul’a dönüş.
Dursun Kaptanın aracıyla
Karazindan Mağarasının yolunu tuttuk…Aksu vadisine yaklaştığımızda uzaktan
yamaçta kayaların arasında mağara görülebiliyordu.
KARAZİNDAN MAĞARASI;KÖPRÜ VE MAĞARA
ÖNÜNDEKİ EURYMEDON KUTSAL ALANI
Adı üstünde mağaraya girerken
el veya kafa feneri bulundurmakta fayda var. Yürürken bazı bölümlerde lambalar
yanmıyor.
Yanımızda bulunan kafa lambaları oldukça işe yaradı… Yerler kaygan
zemine dikkat… Ve kasksız yürünmemesi gerekli…
Diğer mağaralardan ayrı
özellikleri kendini gösteriyor… Mağara ve alanla ilgili derlediğim özet bilgileri sizlerle paylaşmak
istedim…
Karazindan Mağarası; Aksu ilçenin 2 km kuzeydoğusunda Aksu Çayı
vadisindedir. Çay kıyısını takip eden ve daha yukarıdaki yaylalara giden yol Zindan Mağarası’nın önünden
geçmekte. Otobüs dahil her türlü araçla bu
yoldan Zindan Mağarasına ulaşılabilir.
Zindan Mağarası Romalılardan bu yana bilinen ve kullanılan bir mağara. Yerinin çok uygun olması nedeni ile belki
Romalılardan önce de kullanılmış
olması muhtemel. Mağaranın toplam
uzunluğu 765 m kadardır.
Zindan Mağarası, mağara tipleri
arasında, yatay ve yan aktif bir mağara tipi özelliğine sahiptir. Zindan
Mağarası’nın bulunduğu Göller
Bölgesi yurdumuzun en yoğun
karstikleşmiş alanlarından birisidir
Zindan Mağarası’nın geniş ve düzgün ağzı Aksu Çayı’ndan 12 m daha
yukarıdadır. Düzgün bir
tünel profili gösteren ağız 8 m yüksekliğinde ve 12 m genişliğindedir.
Hemen girişten sonra mağara
iki dirsek yaparak kuzeye yönelir. Bu kısımda taban toprak ve küçük kaya
blokları ile kaplıdır. Tavan 20 m ye kadar yüksektir ve burası yaz kış yarasa
kolonilerinin barındığı bölümdür.
50 ila 105 m arasında kısa, dar ve basık
tüneller vardır. Buralarda yürünemez. Taban sulu ve çamurdur. Zindan Mağarası
içinden kış ve bahar aylarında kuvvetlenen, yaz aylarında zayıflayan bir
yeraltı deresi akmaktadır. Mağaranın sonundan çıkan
su, mağara içinde 300-400 m aktıktan sonra düdenlerde kaybolmaktadır.
Mağara 765 metre
uzunluğu olan, içindeki
ilginç sarkıt ve dikitleriyle, cildi güzelleştirdiği söylenen tabii yeraltı
deresinden akan suyu ile çok
dikkat çekmektedir. Mağaraya içinde yer alan renkli ışıklı taşlar ve
mikroklimatik ortamda ayrı bir
nitelik kazandırmaktadır.
Karazindan
mağarasını gezdikten sonra Yazılı Kanyon Yürüyüşü için hareket ettik…Yolda
Sipahiler Köyü muhtarlığı kahvehanesinde bir mola verdik…
Burada geçirdiğimiz
yarım saat içinde öncelikle kıraathanenin adı gibi; okuma,çay,oyun salonunun
temizliği dikkatimi çekti…
Doğal
olarak bizlere karşılıksız olarak
gösterilen unuttuğumuz Türk’ün Misafirperverliğini görünce şaşırdık
diyebilirim…
Sonra
köylünün; elinde elma ve erik sandığı
ile bizlere alma ve erik ikram etmesi… Hem de parasız…
Biz İstanbul’dan
gelenleri öylesine keyiflendirdi ki artık İstanbul’un şahsi menfaat kokan bu
düşünce olmadan yaşanmayacakmış gibi bir olguya büründüren havasından çıkmaya
Anadolu’nun buram buran insanlık kokan havasına giriyorduk…
Havanın
değiştiği de ekipte ki…Gergin yüz hatları yerini doğal hatlara ve parlamaya, gerginliğe alışan kaşlarımız
birbirinden uzaklaşmaya başlıyordu… Arkadaşlar arasında ki yapılan şakalar,
atılan kahkahalar dab u duruluğun işaretleriydi…
Pürneşe
içinde yola koyulduk … İstikamet…Yazılı Kanyon…
DEVAM
EDECEK…
GÜLAY&MEHMET
YÜCEBİLGİÇ
EKİM
2013