KAPADOKYA BÖLGESİNİ GEZERKEN NELERİ
DÜŞÜNDÜM?
Kapadokya olarak anılan ve bugün “Kırşehir,
Kayseri, Nevşehir, Niğde ve Aksaray’ı sınırları içine alan bölge gezildiğinde: her
defasında değişik duygular içine giriyorum, nasıl bir duygudur, bu duygu?
Diğer bölgelerde hissedemediğim,
alıp başka gezegenlere hatta farkındalığımızın ötelerine götüren ve yaşatan,
doğal olarak peşi peşine sorular üreten ve tesirler yaratan bir duygu.
·
Öncelikle bölgenin
topoğrafik yapısı dünya da tek bölge diyebileceğimiz bir yer?
·
Bu mağaralar ve peri
bacaların oluşumu milyonlarca yıl öncesine dayanmakla birlikte yaşam tarihi kayıtlardaki,
Asur ve Hitit’lerle MÖ: 3000-1750 yıllarıyla sınırlı olabilir mi?
·
Neden gerek pagan
gerekse semavi dinlerin/mezheplerin geliştirildiği ve adeta bir ayin bölgesi
olmuş?
·
Dünyada eşine
rastlanamayan yer altı şehirleri gerek yerleşim kapasiteleri gerekse bugün bile
kıskanılacak mimari yapıları ve birbirleri ile bağlantıları sağlayan tünellerin
yapısı?
·
Mazı Köy yeraltı
şehrinde yapılan kazılarda bulunan ve pre-historik dönemlere ait olduğu
söylenen, büyük ve yırtıcı bir hayvana ait hayvan fosili incelemesinin yer altı
şehirlerinin yaşını ortaya çıkartacak mı?
·
Gecesi ve gündüzü
kısacası her mevsimde her anı farklı olan bir bölge... Kapadokya...
Kapadokya bölgesini gezenlerin ben dahil
yanılgıya düşürecek ve yönlendirecek sorulara cevap bulabilmek için yapmış
olduğum özellikle bölge ile yazılı bilim adamlarının incelemeleri ve
tezlerinden elde ettiğim ve benim de eklediğim görüş ve duygularımı paylaşmak
ana düşüncemi oluşturmuştur.
Hititlerden sonra bölgede hakim olan Frigler; ziraat ve sanatla meşgul barışçı bir topluluktur. Dinde ve sanatta önce Hititlerin sonra Yunanlı medeniyetlerin etkisi altında kalmışlardır.
Kapadokya'ya bir süre egemen olan Lidyalılar; sahil kesimlerinde Yunan tanrılarından etkilenmiş olmalarına rağmen, Kapadokya bölgesinde yerli dini kültürün etkisi altında kalmışlardır.
Medler ve Persler'le birlikte, Kapadokya'da ateş kültünü merkez alan bir inanç sistemi egemen olmaya başlamıştır.
Kapadokya'nın jeolojik özellikleri, tarih öncesi dönem uygarlıkları için çekicidir. Temel ihtiyaç maddesi olan su yataklarına sahip olmasının yanı sıra, Kapadokya herhangi bir alete ihtiyaç duymadan şekillendirilebilecek kayalıkları ile bölgede yaşayan insanların barınma ve korunma ihtiyaçlarını karşılamıştır.
İlk yanılgımızdan başlamak
istiyorum: Kapadokya’nın; “İlk Çağ Medeniyetlerinin Kapadokya'da Bıraktığı
İzler” unutularak, tüm görülen eserlerin sahiplerinin son kullanıcıları olan
Hristiyan’lığı kabul edip mezhepsel sorunlarla Roma’lılar tarafından katli
öngörülen toplumlara ait olduğunu düşünmekte oluşumuzdur.
Yerleşik hayata geçişten itibaren yazılı kayıtlara göre; Kapadokya'da
karşımıza çıkan ilk büyük medeniyet, Hititlere
aittir. Hititler, bu yerli toplumlardan ve kendilerinden önceki ilk Anadolu
medeniyeti olan Sümer inançlarından
büyük ölçüde etkilenmiştir.
Yapılan kazılarda Hitit uygarlığına ait dinsel alet ve vesikalar
çokluğu, dinin bu uygarlığın yaşamında ne kadar önemli olduğunu ve bu bölgede
rahatlıkla uyguladıklarını göstermekte. Toplumsal hayatta, kral aynı zamanda başrahiptir.
Çok tanrılı inançlara özgü doğada
bilinemeyene karşı tapınma, Hitit tanrılarının isimlerinden de
anlaşılmaktadır.
Özellikle Kapadokya arazi özelliği olarak bilinmeyenleri sorgulatan ve kişiyi pişişik bir yapıya sokan bir bölge
özelliğinin o günlerde de var olduğu algılanmaktadır.
Bölge krallıklarından biri olan ve Hititlerin yıkılışından
sonra Kapadokya'da bir süre devam eden “”Hitit-Tabal krallığı””; at
yetiştiriciliği ile şöhret kazanmıştır. Taballar, bölgede at yetiştiriciliği
ile ciddi biçimde ilgilenen ilk topluluktur. At yetiştiriciliği için çağırılan
uzmanların bu konuda yazılı belgeleri mevcuttur.
Kapadokya
adı da, "güzel atlar ülkesi"
anlamına gelen Katpatuta'dan
gelmektedir.
Hititlerden sonra bölgede hakim olan Frigler; ziraat ve sanatla meşgul barışçı bir topluluktur. Dinde ve sanatta önce Hititlerin sonra Yunanlı medeniyetlerin etkisi altında kalmışlardır.
Kapadokya'ya bir süre egemen olan Lidyalılar; sahil kesimlerinde Yunan tanrılarından etkilenmiş olmalarına rağmen, Kapadokya bölgesinde yerli dini kültürün etkisi altında kalmışlardır.
Medler ve Persler'le birlikte, Kapadokya'da ateş kültünü merkez alan bir inanç sistemi egemen olmaya başlamıştır.
Ateş kültüne dayanan bu inanç sistemleri iyi-kötü düalizmi
üzerine kuruludur.
Ateşin simgeleri olan ay, güneş, yıldızlar iyiliğin kaynağı
olduğu için kutsaldır.
Bölgenin arazi yapısının o günde aynı durumda
olduğu aşikar olarak ortadadır.
Pers kültüründe;tanrı heykeli, tapınak, sunak gibi şeyler yoktur.
Pers kültüründe;tanrı heykeli, tapınak, sunak gibi şeyler yoktur.
Güneşe, aya, toprağa, ateşe, suya ve rüzgara adadıkları kurbanları dağ
başlarında keserler.
Kapadokya;
bu bakımdan Persler için ideal bir mekandır.
Özellikle
Erciyes Dağı, Pers inançları için ideal bir manzara oluşturmuştur..
Ateşe
tapma inancı Kapadokya'da yaşayan farklı kültürler tarafından da zamanla kabul
görmüş, M.Ö.V. yüzyılda Kapadokya'da mug ayinleri çok yayılmıştır.
Kapadokya'nın jeolojik özellikleri, tarih öncesi dönem uygarlıkları için çekicidir. Temel ihtiyaç maddesi olan su yataklarına sahip olmasının yanı sıra, Kapadokya herhangi bir alete ihtiyaç duymadan şekillendirilebilecek kayalıkları ile bölgede yaşayan insanların barınma ve korunma ihtiyaçlarını karşılamıştır.
Devam edecek;
Yeraltı şehirleri;Atlantis ve Mu kıtalarıyla -Himalayalardaki Agartha ve Şamballah efsaneleriyle ilişkilendirilmeleri hatta uzaylılarla...
Gülay&Mehmet YÜCEBİLGİÇ
İSTANBUL-2014 OCAK