13 Mayıs 2010

ÇUBUK GÖLÜ-SÜLÜKLÜ GÖL TRANSI….MAYIS-2010

NASIL BAKARSAK ÖYLE BİR YER Mİ? DÜNYA...


ÇUBUK GÖLÜ-SÜLÜKLÜ GÖL TRANSI….MAYIS-2010

Günlerden 02 Mayıs 2010 Anadolu Dağcılık Kulübü ile Çubuk gölü- Sülüklü göl transı için yollardayız…Sapanca’da bir mola ile ta!!!! Çubuk Gölüne kadar yolumuza devam ettik…

Gülay’la birlikte Çubuk Gölü gerek göl kıyısında kamp gerekse Çubuk gölü başlangıçlı onu aşkın yürüyüş yaptık… Şimdi yine Çubuk gölü kıyısındaki “Çubuk köyünün içinden tepeye doğru ilerliyoruz…

Evler o denli sıcak geliyor ki bana kendimi çok huzurlu hissediyorum… Ahırlardan gelen tezek kokuları inanın hiç mi! Hiç rahatsızlık vermiyor… Kendimi kendimle daha barışık hissediyorum… Tırmanmaya başlıyoruz… Güneş ensemizden ısırmaya başladı… Hazırlıklıyım… Tülbentim… Boynumda ilk günlerde ki gibi…

Yavaş yavaş yükseliyoruz… Dönüp çubuk gölünün güzelliğini usuma nakş etmek istiyorum…
Öylesine nakş olsun ki usumda ki “ülkemde yaşanan ve yaşatılan tüm kirlilikleri” ötelesin... Bedenimde takılı kalan bir şey kalmasın… Doğrunun eğriye eğrinin doğruya karıştığı bu karmakarışıklıkta… Usumun, bedenimin doğa içinde durulanmasını sağlasın… Korkulu, Kızgın, Üzüntülü, panik içinde suratlar görmekten uzak tutsun…

-Var mı? Böyle bir dünya der gibisiniz…

- Ben de Varmış diyorum?

-Nerede imiş? Diyorsunuz, birini bitirmeden diğer soruları peşi peşine sıralıyorsunuz…

-Gerçek ten… Kızgınlığın, Üzüntünün, Öfkenin, Hatta… Üzüntü gibi olumsuz duyguların dışa vurulmasının ayıp sayıldığı bir yer var mıymış? Bu soruyu sorarken de gözlerinizin şaşılığı ile ağzınızın burkulması…

Birden televizyonlardan seyrettiğimiz… Siyasilerin şaşkın ve ne yapacağını bilmez, sinirli halini anımsattı… Kendi kendime yazarken bile gülümsedim… Acınacak hallerine ve hallerimize…

-Gözüm ve usum “Çubuk gölünde” öylesine bir manzara yakalamışım ki… Fotoğraf çektirmek için yanımdan geçenden rica ediyorum… Öylesine bir görüntü ki… Kendimi Türklerin özgün rengi turkuvaz, yeşil ile mavinin arasında yükselirken hissediyorum…

Henüz tırmanma devam ediyoruz… Rehberimiz… Kadir Beyin… Otoriter ses tonunu duyuyorum… Rehberin önüne geçmeyin… Artçının arkasında kalmayın… Yüzünü ekşitenler var… Ama kurallara uymayanın da bu grupta ne işi var… Diyorum… Kendi kendime.

-Aman Allahım… Karşı yamaçlar… Yeşilin birbirlerini kıskandırırcasına renklerini sergiledikleri,

Birbirlerine nispet yaparcasına yeşilin tüm tonlarını cömertçe göz önüne koydukları… Bir yamaç… Sağlı sollu çam ağaçları birbirini takip ediyor… Mola veriyoruz…

Gölgeye sığınmak için, birer birer gruptan kopuluyor… Kadir Beyin Sesi… Daha ileri gitmeyin… Hatta benim bulunduğum yere gelin… Komutları bir biri ardına patlıyor… Patlayan komutlar etkisini gösteriyor… Daha ileri gidilmiyor…

Bir ara aklımdan şöyle bir düşünce geldi geçti… Bu denli sertliğe… Ayak uyduramayanlar… Kendilerine başka grup bulur… Zaten yaşamın doğasında da bu yok mu?

Hemen aklıma okuduğum bir söyleşi geldi… Ülkesinde ki koşullara ayak uyduramayıp yaklaşık 11 yıl Nepal’ın başkenti Katmandu’da yaşayan ve sonra ülkesine dönen bir Kraniosakral Terapisti Elif Köksal, 1997-2008 yılları arasında yaşadığı Katmandu’daki yaşanmışlıklarını, deneyimlerini ve gözlemlerini kaleme alarak kitaplaştıran bayanın söyleşisi… Hemen anlatayım…

-Remzi Kitap evinin her ay yayımladığı “KİTAP GAZETESİNİN” abonesiyim… Ben alamasam Gülay mutlaka bu dergiyi alır… Bu dergide bir kitap üzerine yapılan söyleşiyi… Merakla okudum… Doğal olarak Katmandu; Everest; Nepal ve bu bölgedeki yaşam yıllardır ilgi alanım içinde…
-Bakın 11 yıllık Katmandu yaşamındaki öne çıkan söyleşisinde ki sözleri…
BAŞKALARIYLA UĞRAŞMAMAK, KARŞIDAKİNİ HOŞGÖRMEK…


• BİR EKMEĞİ TÜM EV HALKININ BÖLÜŞMESİ…


• SAFLIK…


• DÜNYA NİMETLERİNDEN UZAK DURMA…


• NASIL BAKARSAK ÖYLE BİR YER DÜNYA…


• FAKİRLER HEM DE ÇOK… HERŞEYE RAĞMEN MUTLULAR…


• BEKLENTİLERİ VE İHTİYAÇLARI BİZLERE BENZEMİYOR…


• AİLE VE GELENEKLER BİRİNCİ ÖNCELİKTE…


• BİREYSELLİK YOK…


• MÜLAYİMLİK EN BELİRGİN ÖZELLİKLERİ…


• YAŞANAN TÜM OLUMSUZLUKLAR BEDENDE BİR TRAVMA YARATIR…


• EN ÖNEMLİSİ DE ÜZÜNTÜ GİBİ DUYGULARIN DIŞA VURULMASININ AYIP SAYILDIĞI BİR YER… KATMANDU…


Sonuç olarak yazara göre KATMANDU… HÜZÜNÜN, ÜZÜNTÜNÜN, ÖZELLİKLE DE ÖLÜM KORKUSUNUN olmadığı yer olarak tanımlanıyor…-Ne güzel değil mi? Okurken bile insan kendini yokluyor… Hangilerinden ne kadarı bende var diye…

Düzlüğe çıkmışız… Hafif yükseltileri aşıp ilerliyoruz… Ama önümüzde oldukça dik bir vadi var bu vadi tabanına inip tekrar çıkacağız…

Ve… Vadi tabanında ki yaylalık alanda mola verildi… Mola ateşin yapılması Osman –Ali ikilisinin ateş yakmaları sucuk kızartmalarıyla… Keyife dönüştü diyebilirim…

Tekrar vadi tabanından diğer yakaya tırmanış fazla uzun sürmedi… Hedef Sülüklü Göle Hâkim yamaçlara gitmek idi… Öyle de oldu… Biraz daha kuzeye saparak…

 Sülüklü Gölü gören tam yamaç üstünde idik… Fotoğraf çekilmez olur mu? Kısa bir mola ve bayır aşağı… Ormanlık alandan…Sülüklü göle ulaştık…

Ulaşır ulaşmaz… Parkuru problemsiz bitirmenin keyfi ile… Oturup biraz soluklandıktan sonra…

 Göl kenarında… Fotoğraf çekilmesine sıra geldi… Fotoğraflarım Gülay’ımın Ankara da olması nedeniyle tekli çektirmek zorunda kaldım…

Güzel bir yürüyüştü… Ama yaz kendini hissettirmişti…

Bundan sonra ki yürüyüşlerde yaz koşullarını dikkate almak gerekiyor…
MEHMET YÜCEBİLGİÇ
MAYIS-2010
İSTANBUL

Hiç yorum yok: