İSTANBUL KOŞUYOR;
35 nci İstanbul Maratonun
anatomisi…
İstanbul Maratonu; İstanbul Büyük
Şehir Belediyesince organize edilen ve onbinlerce kişinin, 42 km. lik
maraton,10 ve 15 km.lik koşu ve 100000 kişinin katıldığı söylenen Halk yürüyüşü
gibi çeşitli branşlarda katıldığı
Dünya çapında bir etkinlik
olduğunu bilinir.
Akıllara esas çentik atan olay
ise; çok kırılgan olan İstanbul trafiğinin akıl almaz şekilde etkilendiğini
sadece çeken bilir diyebilirim…
İstanbul’un dört bir yerinde
Reklam panolarında yer alan “İstanbul Koşuyor!” 35 nci İstanbul Maratonu
pankartları ilgimi çekmiyor değildi…
Birgün Sevgili Gülay’ım; Mehmet,
İstanbul Maratonununa katılalım mı? Diye sorunca çok şaşırdım: Çünkü hemen hemen tüm doğa ve dağ
faaliyetleri etkinliklerini teklif eden bendim… Bu kez Gülay’dan gelen teklifin
üzerine balıklama atladım diyebilirim… Şimdiye kadar deneyimlemediğimiz
bir sportif etkinlikti…
Bu yönü ile de temel yaşam ; “bilinmeyenlerde ki deneyim: Her zaman
kişinin; algısını artırarak, kuvvetli ve zayıf yönlerini ortaya çıkarır, oluşabilecek
acılar, katlanma eşiğini yükselterek, benliğini olgunlaştırır ve akıl almaz keyifler almasını sağlayan Ulu
Allah’a “şükretme erdemliliğine”
ulaştırır”… felsefemi sınama olanağı sağlayacaktı.
İşte bu Temel yaşam felsefemle, daha
neleri elde edecek? Nelerle karşılaşacaktım?
Kısa sürede “İstanbul Koşuyor”
masalarının nerelerde olduğunu tespit edip, 8 km lik Halk koşusunun göğüs
numaralarını her ikimiz içinde aldım.
Parkurun nerede başlayıp bittiği
ve otobüsler çalışmadığına göre nasıl gideceğimizi de öğrendikten sonra, hava
durumuna göre giysilerimizi ve küçük bir sırt çantasıyla yürüyüş başlangıç
noktasında kendimizi bulduk…
Altunizade köprüsü yakınlarında
grubumuzla buluşmayı planlamışken insan seli bizi önüne kattı ve kendimizi Halk
Yürüyüşü Birinci grubun içine götürdü diyebilirim…
İstanbul B.B Şehir belediyesi
zabıtaları ve sarı önlüklü görevlilerin çokluğu oldukça dikkat çekici olmasına
karşın… Polisin alıştığımız fazlalığı yerini yer yer Sakallı ve dini giysili
görevlilerin alması bazı kişilerin dikkatinden kaçmadı.
Bazı konuşmalar aynen şöyle idi…
Bu kılık kıyafetle de görev yapılır mı? Bunlar nereden çıktı, Hatta bir kaç
kişi yanlarına gitti siz neredensiniz vb. Sorular sordu. Hakikaten görevli
miydi? Yoksa korsan mıydı?
Gülay’la birlikte elimizde,
Atatürk ve Türk bayraklı flamalar hatta sırtımda da Atatürk’lü Türk bayrağı ve
balonlar yer almakta idi…Kalabalık öylesine en önde olan Gülay’la beni itmeye
başlamıştı ki zabıtalar engelleri biraz daha açarak ortamı rahatlattılar.
Hemen
sağ yanımızda anonslar yapılıyor ve protokol bekleniyordu… Her kesimden halk Yürüyüşte
yer almakta.. Saat 0930 da halk yürüyüşü başlayacak diye anons yapıldıktan
sonra kalabalıkta ki dalgalanma daha da
arttı… Bir bakıyorsunuz kalabalık yırtılarak koridor açılıyor, bir bölgeden
gelen büyük şehir belediyesine yakın grup olduğunu belirterek en öne geçiyor…
Kısacası, burada bile dini grup
kisvesiyle ayrıcalık kazanıp yürüyüş kolunun en ön saflarında yer almak doğal
bir hal almış… Demek ki bu kisve her yerde geçer akçe olmuş?
Kameramanlar, bir biri ardına
kalabalığı çekiyor ve burnumuzun dibine kadar sokuluyorlar…
Bu arada Gülay elinde fotoğraf
makinası ile yaşlı bir ninemizin ve dedemizin fotoğrafını çekmek için ön
bariyerlerin ötesine geçti…
Geri dönerken sarı önlüklü bir
görevlinin, Gülay’a yaklaşarak birşeyler söylediğini gördüm…Tedirgin olmadım
dersem yalan olmaz…
Yanıma geldiğinde görevlinin kendisine; hanım efendi sizin
elinizde Atatürk bayrağı var bu televizyonlar sizi çekmez! Demiş?
Gülay da önemli olan, onların
çekmesi değil o bayrağı yüreklilikle elimde yürüyüşün sonuna kadar taşıma
erdemliliğini gösterebilmektir.
Aynı tedirginliği yürüyüş
bölgesine ilerlerken bizim gibi elinde “Atatürk’lü bir Türk Bayrağı” taşıyan
beyle kızının ,baba bu zabıtalar bayrağımıza bir şey derler mi? Diye
seslendiğine kulak misafiri oldum…
Bu nasıl iştir, kendi kendime
sormadan edemedim! 1980 yılında bir aşiret lideri gibi çoğu halkımızın
evlatlarının ya da torunlarının ismini “Evren”
koyduklarını anımsadım…
Dün dündü… Bugün de bugün …?
Bu düşüncelerim kısa sürdü…Yürüyüş
bölgesine girişte Görevlilerin herkese Türk Bayrağı dağıttığını görünce
yüreğime su serpildi diyebilirim!
Belediye Başkanı ve Valinin
gelişi anons edildi… Görevlilerin zabıtalar dahil cansiperane bariyer
oluşturmaları dikkate değerdi…Belediye başkanı konuşmasından
sonra İstanbul valisinin konuşmasında arkadaki gruplardan yuhalanma sesleri
duyuldu…
Ve belediye başkanının üçüncü kez
tetiğe bastığı tabanca ateş aldı ve yürüyüşe katılan bizler yürüyerek
değil koşarak çıkış yaptık…
Gülay’la bu noktadan itibaren
artık etrafı izlemekten ziyade “İstanbul ve yürüyüşün” tadına varacak şekilde
İstanbul Köprüsünde ki ayrıcalıklı halin tadını çıkarmaya başladık…
Ancak bahsetmez isem üzerime yük
olur… Engellilerin bu yürüyüşe katılmaları övülmeye ve bizlerin ders almasına
vesile oldu onları yürükten kutluyoruz…
Gülay tempoyu artırdı..biraz
geride kalınca da kopmamak için Gülay’a ayak uydurdum. Bu arada Koşan grubun
arkasına düştük diyebilirim…
Trafikte ecel terleri döktüğümüz yolları yürüyerek
ve daha önce de dikkatimizi çekmeyen yerlerin de fotoğrafını çekerek
yürüyüşümüze devam ettik…
Yürüyüş esnasında yakın arkadaşlarımızla karşılaşmamız bizim
için ayrı bir süpriz oldu…
Dolmabahçe sarayında ki
polislerin nöbet değişimi oldukça seyirci çekmişti… halkın konuşmasında ki
ortak ses doğal olarak askerin nöbeti daha farklıydı ama bunlar da askere
benzetilmiş.
Dolmabahçe İnönü stadı önünde 8
km lik yürüyüşümüz sona erdi…
Yürüyüş etkinliği içinde yer alan bando grubunun
oyun havaları ayrı bir renk katmıştı…
Gülay’la bu yürüyüş bizi kesmedi…
Gel bunu 10 km ye çıkartalım…Eminönüne kadar gidelim dedik…
Karaköy’e
yaklaştığımızda Gülay’a bir süpriz yapmak istedim…
Çoktandır isteyip de GaziAntep’li
Köşkeroğlu Lokantasında bir iskender kebap yedirmek istesem de kısmet
olmamıştı…
Doğruca bu lokantaya gittik… Gerçekten İskender Kebap yemeyi
unutanların mutlaka uğraması gereken bir yer…
Sonra Karaköy-Galata köprüsü ve
Eminönü’nden Kadıköy’e yol almak üzere vapura biniyoruz…
Vapurda Boğaz köprüsü karşımızda
nerelerden nereye yürüdüğümüzü düşündüğümüzde yorgunluğumuzdan önce aklımazda
kalanları şöyle sıralayabilirim…
Seneye Allah izin verirse; 10 Km.
lik koşuya katılarak o kategoride de kendimizi sınamak,
Trafikten arınan başta boğaz
köprüsü olmak üzere tüm yollarda hür bir şekilde yürümek,
Istediğimiz alanda istediğimiz
pozu yakalayabilmek için oyalanabilmek…
Tramvay hattından isteyip de
çekemediğim fotoğrafları çekebilmek,
Yürüyüşün başından sonuna kadar
Atatürk’lü bayrağımızla ve balonlarımızla yürüyebilmek,
Yedisinden yetmişine halkın
içinde çok güzel bir atmosferde yürümek,
Yürüyüşten ziyade maraton ve
koşulara ödül 1 milyon dolar olunca 20000
Kişiden büyük bir çoğunluğun
yabancıların yer almasına şahit olmak,
Paranın böyle etkinliklerde çok
önemli bir cazibe merkezi olduğu gerçeğini bir kez daha yakından görmek,
Önemlilerden biri de İSTANBUL’u
ayrıcalıklı olarak adım adım yaşayabilmek. Ve engellilerin bu etkinliğe fiilen
katılmaları…
Gülay&Mehmet YÜCEBİLGİÇ
17 KASIM 2013
İSTANBUL KOŞUYOR…BİR YÜRÜYÜŞÜN ANOTOMİSİ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder