
Akıllarımızda, Osmaneli’ndeki hava şartları Hüseyin Beyin düşündüğü gibi mi olacak sorusu var?
Rüzgâr; o denli sert esiyor ki Atilla kaptanın direksiyon hâkimiyeti güçlü olmasa, aracı diğer şeride savuracak, cama vuran yağmur taneleri, rüzgârın uçuşturduğu her ne var ise, beni alıp götürdü, Can Yücel’in “Her Şey Sende Gizli” şiirinin bazı bölümlerine...
..
…
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın.
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın,
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin.…
İşte budur hayat!İşte budur yaşamak,
bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün.
…
…
Gözlerimin önüne geliverdi… Cenazesinin Datça limanından alınması ve de defin yerine götürülmesi…
Araç, bir daha savrulduğunda, Osmaneli Belediye Başkanlığı Binası önüne yanaştığımızı fark ettim.
Belediye Başkanı Selahattin Bey, araca gelerek hoş geldin dileklerini iletti, Remzi Bey; misafirperverliği, kibar tavırları ve konuşmasıyla bizlere yol boyunca eşlik etti, bizleri şaşırtan ve ilk defa tattığımız Osmaneli ürünü “ayva lokumunu” ikram etti, tadı cezeryeden çok farklı… Denenmesi gerekli… Osmaneli’nin içinden kenti; yürüyüşe başlayacağımız Balçıkhisar köyüne doğru geçiyoruz… İlçe buram buram Anadolu kokuyor… Daha önce gelmemiştim… Diğer araçta; 04Ocak2008 tarihinde TRT’de yayımlanacak “SAKARYA VADİSİNDE MOLA” belgeselini çeken Ankara televizyon yapımcıları bulunmakta… Belgeselde AYAKİZLERİNİN doğa yürüyüşüne de yer vereceklermiş…
Yürüyüşe başladığımızda, Lodosun şiddetli esişini hiç unutmayacağım… Tek düşündüğüm şey düzlükten vadi içine nasıl gidilir idi.
Düşündüğüm gibi de oldu kısa süre sonra bir gurup dere yamacından diğer grup ise başlangıçta yoldan ilerlemeye başladı,



Köye vardığımızda TRT ekibi çekimine devam ediyordu. Merakla bekliyoruz, belgeseli… Köyün içine girdikçe, fakirlik ve ilgisizlik hemen kendini göstermeye başladı, yollar balçık çamur, köyün çeşmesinde çamur içinde su doldurmak için bekleyen köylüler…


Bu insanlar çok iyi şeylere layıklar… Kahvehanede Ayakizleri usulü yemekten sonra saat beşe doğru Dereyürük köyüne yürümeye başlandı.
Havanın kararmasıyla birlikte havlayan çoban köpekleri, köye dönen sürülerin aralarından geçerek yürümeye devam ettik.

Tertemiz, burada ki usul farklı içeri giren her köylü, sırayla içerde bulunanlarla tokalaşıp, hal hatır sorduktan sonra yerine oturuyor… Yüzler gülüyor, zorlamayla değil içten gelerek…

Köyde kına gecesi vardı, Ayakizleri de davetliydi… Kalktık gittik, yağmur çiselemekte, önce dev kazanlarda yapılan tavuklu patates, tarhana çorbası, nohutlu pilav yendi… Doğruyu söylemek gerekirse bir lokma tadına bakana dek yemeyi düşünmüyordum… Ama... Tabağımda bir lokma dahi kalmamıştı… Herkes de benim gibiydi…



İçimden, Gelin ve Damadın yüzündeki masum ve saflığın uzun yıllar böyle kalmasını geçirdim.

Sevgili Zuhal ve Osman’a nice mutluluk dolu yıllar geçirmesi dileğiyle…
Mehmet YÜCEBİLGİÇ