28 Mart 2013

BELEMEDİK


BAĞDAT DEMİR YOLU…
TOROSLARDA “BELEMEDİK/KARAPINAR” DEMİRYOLU VE TÜNELLERİNİN YAPIM ÖYKÜSÜ…
Bir önceki yazımda kısaca bahsettiğim: “Belemedik/Karapınar”  Adana’nın 70 km kuzeyinde Torosları ikiye ayıran Çakıt vadisine saklanmış, gizemliğini   “Hacıkırı köyü” ile aralarındaki 100 metreyi aşan uçurumla koruyan, ta ki Alman’ların Bağdat demiryolu inşaası ile suskunluğunu ve gizemliliğini yitiren bu muhteşem beldenin gün yüzüne çıkan öyküsünü anlatacağım:
                                                                     BELEMEDİK
Belemedik öyküsü hakkında Yabancı(Alman, Avusturya, Avustralya ve Türk Bloglardan ve portallardan, Türk Genelkurmay ve diğer tarihi belgelerden ve Doçentlik ve Profesörlük tezlerine kadar detaylı bir araştırma içine girdim… Muhteşem yazılarla, bilgiler, yazılar ve şahsiyetlerle karşılaştım…
                                                  BELEMEDİK İSTASYONU
Öncelikle; beni etkileyen, şaşırtan bu yazımı yazarken faydalandığım kaynaklardan bahsetmek isterim…

A.Nadir İşisağ ve Eşi
Bu araştırma esnasında beni heyecanlandıran yöreyi anlatan şahsiyetlerin başında Adanalı; yörede yaşayan Ahmet Nadir İşisağ  ile Mustafa Tor beyefendilerin fotoğrafları ve bölgeyi tanıtım yazıları oldu…
                                                                         Mustafa Tor 
Ama öyle kaynaklar, İlber Ortaylı gibi tarihçilerin anlatılarını pekiştirdi ki anlatamam…Başta Çanakkale Savaşında Avustralya Anzak askerlerinden ölenler ve esir düşenler sitesindeki bilgiler; sonra Gunter Hartnagel Wurttemberg isimli bir Alman; üyesi olduğum Flicker fotoğraf sitesinden, Birinci Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı İmparatorluğu Ordusunda hizmet eden Alman askerlerinin çektiği fotoğrafları yayımladı…
GUNTER HARTNAGEL WURTTEMBERG
Ve Belemedik-Büyük bir Lojistik üs olan Pozantı fotoğraflar, araştırma öncesi bende büyük bir sevinç yarattı… Keyfimi anlatamam… İşte böyle bir zaman tüneli içinden geçerek edindiğim bilgileri sizinle paylaşmak istedim…Konu doğal olarak Belemedik-Hacıkırı arasındaki demiryolu ve tünellerinin yapım öyküsü ve Torosların ve bu dağları ikiye ayıran Çakıt Çayından bahsetmek esas olmakla birlikte: Ana hatlarıyla;
                                                        BELEMEDİK ALMAN ŞEHRİ 1915
·         Osmanlı Türk Dönemi Demiryolu” Politikası hakkında bilahare

·         *“Almanlar neden Anadolu’da demiryolu yapımına girişmiş ve özellikle bu güzergâhı” seçmişler?

·          *Demiryolu yolu yapımında esirler çalıştırılmış mı? *Bu esirler kimlerden oluşmuş?

·          *Ayrıca istifade edilen Türk mahkûmlar var mı?

·         * Bu bölgeyi o yıllarda ziyaret eden, esir düşüp sonra kurtulanların ve

·          *diğer yabancı seyyahların hatıraları ve düşünceleri;

·         en önemlisi de burada yaşayan Yerleşik Türklerin durumu? 

Yazımda bu soruların cevaplarını kısa kısa bulabileceksiniz…


 
                                                BELEMEDİK-ALMAN ŞANTİYESİ-1915

BAĞDAT DEMİRYOLU PROJESİ;
Bu projeyi, Türk Kara Harp Akademisi yıllarında da büyük bir merakla incelemiş ve kendi kendime; “TÜRK DEMİRYOLU TARİHÇESİ” BİLİNMEDEN “TÜRK TARİHİ VE YABANCILARIN EMELLERİ ANLAŞILAMAZ….Demiştim…
OSMANLI DEVLETİ POLİTİKASI
1876'dan 1909'a kadar tam 33 yıl Osmanlı Padişahı olan Sultan II. Abdülhamid hatıralarında yabancı devletler hakkındaki şüphesini ortaya koymaktadır,şöyle demektedir.


2NCİ ABDÜLHAMİD

 "Bütün kuvvetimle Anadolu Demiryollarının inşasına hız verdim. Bu yolun gayesi; Mezopotamya ve Bağdat'ı, Anadolu'ya bağlamak, İran Körfezine kadar ulaşmaktır. Alman yardımı sayesinde bu başarılmıştır. Eskiden tarlalarda çürüyen hububat şimdi iyi sürüm bulmaktadır, madenlerimiz dünya piyasasina arzedilmektedir.Anadolu için iyi bir istikbal hazırlanmıştır.
 İmparatorluğumuz dahilindeki demiryollarının inşaatı mevzuunda büyük devletler arasındaki rekabet çok garip ve şüphe davet edicidir.Her ne kadar büyük devletler itiraf etmek istemiyorlarsa da bu demiryollarının ehemmiyeti yalnızca iktisadi değil, ayni zamanda siyasidir.”
BELEMEDİK
 
ALMAN DEVLETİ POLİTİKASI;
Almanya; “Ekim 1888’e kadar Osmanlı ülkesinde; nüfuz bölgeleri edinmek için etkin bir politika izlemeyen ve imparatorlukla ilişkilerini Rusya’yla olan ilişkilerine göre düzenledi: Bu tarihten itibaren tutumunu değiştirmiştir.
                                           BELEMEDİK-ALMAN ASKERLERİ 1918
Çünkü Alman endüstriyel gelişmesi, “hayat alanlarına” ihtiyaç duymaktaydı. Ancak İngiltere gibi güçlü deniz gücüne sahip olmadığı için bu nüfuz bölgeleri “kıtasal” olmak zorundaydı. Bu nedenle “Dang nach Osten” şeklinde ifade edilen bu politikasında Almanya’nın tek umudu Osmanlı İmparatorluğuydu. *(Ayla Efe Anadolu üniversitesi Öğ. Üy.)

KEİSER 2NCİ WİLHEM
Bu umudun gerçekleşmesi ise, Anadolu, Mezopotamya, kuzey Suriye’de kendisine bir tür “Alman Hindistan’ı” yaratmasıyla mümkün olabilirdi.
Almanya hayat alanları peşindeki bu kıtasal yayılma planını öncelikle Anadolu ve Bağdat demiryolları kanalıyla gerçekleştirmeyi istedi. (*M. Kaynak “Osmanlı Demiryollarına bakış)

                                                          BELEMEDİK ÇAKIT VADİSİ
Hiç şüphesiz, bu planın ilk aşamasını 4 Ekim 1888 tarihinde Osmanlı hükümeti ile Deutsche Bank yetkilileri arasında imzalanan imtiyaz sözleşmesi ile başlattı.

Öyle ki; bu sözleşme ile Almanya 6 milyon frank karşılığında daha önce işletmeye açılmış

bulunan Haydarpaşa-İzmit Hattını satın almış ve hattın Ankara’ya kadar

uzatılma imtiyazını da elde etmiş oluyordu.*(M. Özyüksel Anadolu ve Bağdat Demiryolları,)

                                                                 BELEMEDİK YAYLASI
Üstelik 3 yıl gibi çok kısa sürede bu demiryolu hattının Eskişehir üzerinden Ankara’ya ulaşması Almanya’nın bu ilk girişiminde ne kadar başarılı olduğunu göstermekteydi.
Ayrıca, Almanya’nın 1888 tarihinde Baron Hirsh tarafından inşa ettirilen ve Osmanlı devletine çok pahalıya mal olan Rumeli demiryolunun denetimini eline geçirmiş olması
İngiltere’nin Anadolu demiryolları üzerindeki egemenliği karşısında kesin bir üstünlük kazandığını da göstermekteydi. *(Ayla Efe Anadolu Üniversitesi Öğ. Üyesi,)

              

                                     BELEMEDİK TUNELLERİ İNŞAASI 1913
1888 yılına kadar Anadolu demiryollarının her kilometresinde İngiliz denetimi

geçerliydi. Örneğin İzmir-Aydın, İzmir- Kasaba ve Mersin- Adana hatlarının tümü

İngiliz girişimciler tarafından inşa edilmişti. Rumeli demiryolları için *( Vahdedin

Engin, Rumeli Demiryolları, İstanbul,)

                                                         KUŞCULAR İSTASYONU 1914
Almanya hayat alanları peşindeki bu kıtasal yayılma planını öncelikle Anadolu ve Bağdat demiryolları kanalıyla gerçekleştirmeyi istedi.

Üstelik Almanların 1885 ve 1888’ de Osmanlı devletine coğrafyacılar göndererek Anadolu’nun zirai ve doğal kaynak yönünden durumunu araştırmaları ve buraların Alman çıkarlarına çok müsait yerler olduğu sonucuna varmaları demiryolu yapım işinde hiçte hazırlıksız olmadıklarını hatta bilinçli bir şekilde bu işe hazırlandıklarını göstermektedir.*(Ayla Efe Anadolu Üniversitesi Öğ. Üyesi.)


KUŞCULAR 1914

Benzer bir görüşü öne sürenlerden bir diğer kişide Rus araştırmacı Noviçev’dir. Ona

göre Almanlar rizikosu çok büyük olan bu yatırıma gizliden gizliye hazırlanmışlardır.

Çünkü sömürge politikası doğrultusunda Alman subaylarını Osmanlı ordusuna

göndermesi, Kruger, Kipler gibi bilim adamlarının eserlerinde Osmanlı yaşam biçiminde

bahsetmesi, Osmanlı topraklarını inceleyen derneklerin kurulması ve 1881 de demiryolu

mühendislerinin ve fabrikatörlerinin Anadolu’ya bir gezi düzenlemesini örnek olarak veriyor. *(Noviçev, , s. 23–25)
                                                     BELEMEDİK-ÇAKIT VADİSİ

YABANCI DEVLETLERİN OSMANLI DEVLETİ İMTİYAZ SAHALARI

Osmanlı Devletinde Almanların baskısı karşısında diğerleri de çeşitli baskılarla( İngiliz, Fransız ve Almanların) ayrı ayrı etki alanları oluştu.

·         Fransa; Kuzey Yunanistan, Batı ve Güney Anadolu ile Suriye'de,

·         İngiltere; Romanya, Batı Anadolu, Irak ve Basra Körfezinde,

·         Almanya; Trakya, İç Anadolu ve Mezopotamya'da etki alanları oluşturdu.


                                                                TUNEL İNŞAASI 1913
BAĞDAT DEMİRYOLUNUN ANA HATLARIYLA TÜRKİYE’YE MALİYETİ

İlk Türk demiryolu imtiyazı İngilizlere verildi. İzmir-Aydın demiryolu; 1856…

Bunu yine İngilizlere, Almanlara, Fransızlara, Belçikalılara, Ruslara verilen demiryolu imtiyazları izledi.

(İmtiyazların başlıcaları;ülkenin tekstil ve maden hammaddesine ulaşmak ve işletmek, demiryolu inşaasında km başına kar güvencesini devletten almak, demiryolunun 20 km çevresindeki yerüstü ve yeraltı zenginliklerini, tarihi eserler dahil serbestçe işletmek ve taşımak vb. )

Askeri demiryolu hariç, “demiryolu işletmeciliği” Türklere kapalıydı.

Cumhuriyetin kurulmasından sonra, 22 Nisan 1924 tarihli yasa ile Anadolu-Bağdat demiryolunun satın alınarak millileştirilmesine karar verildi.

*1933 yılında Paris Mukavelesi ile Türkiye’nin yabancı “imtiyazlı” şirketlere borcu tespit edildi.

O günün parası ile 8 Milyon 600 bin TL… Bu borcun taksitlerin ödenmesi çeyrek asır sürdü. “ (TCDD.Gn.Md.)

                                                         BELEMEDİK-HACIKIRI ARASI
BELEMEDİK

1915-18 yıllarında ki Alman Subayları “Karapınar/Belemedik demiryolu” yapımını şöyle anlatmaktadır;
“Berlin-Bağdat demiryolu projesinin en zor bölümü olan Toroslardaki “Belemedik/Karapınar” platosundan geçen demiryolu yapımı sorumluluğu Alman Philipp Holzmann Şirketine verildi ve 1907 yılında bu bölgeye bir şehir şantiyesi kuruldu.


1907 ile 1914 yılları arasında yaklaşık 3500 Alman ve Avusturyalı burada yaşamını sürdürdü.
Bunlar mühendis, teknisyen, demiryolu yapım ustaları ve bunların sık sık yanlarına gelen aileleri idi. Bölgede halkı bu bölgeye “Alaman şehri ”diyordu. Keza Şirket

çalışanların tüm ihtiyaçlarını karşılayacak tesisleri yapmıştı. Alman doktor ve hemşirelerinin bulunduğu hastane, çalışanların çocukları için Alman okulu, Alman Kilisesi, bir cami, bir sinema, su hattı, büyük havuzlar ve şehrin yaklaşık bir km. dışında genelev inşa edildi.

Ayrıca Karapınar/Belemedik;  Osmanlı İmparatorluğunun, 24 saat elektriği olan ve bunu sağlayan bir enerji santralına sahip tek şehri idi.
Karapınar köyü;  Almanlar, Avusturyalılar ve az sayıdaki Türklerin yanında cazibe merkezi olmasıyla Türklerin ve ticaret adamlarının da bu bölgeye yerleşmesini sağladı…

                                                            HACIKIRI'NA GİRİŞ
Alman şirketi çalışanları; arasında Osmanlı Rum, Ermeni ve Türk işçileri de vardı. Osmanlı Devleti; 1914/1915 yıllarında özellikle tünellerin açılmasında içinde Ermeni ayaklanmasına katılmış ve mahkûm olmuş Ermeniler de dahil mahkûmlardan teşkil edilmiş amele birlikleri ile de  işçi desteği de verdi.. 


                                                  BELEMEDİK'Lİ TÜRKLER - 1914

Bu küçük şehirde bir de bir Türk Askeri kıt’a sı bulunmaktaydı. 1916 yılından itibaren de


                                          BELEMEDİK ALMAN ŞEHRİ KALINTILARI

Demiryolu ve tünel inşaasında çalıştırılmak üzere savaş esirleri geldi. Benim(*) Avustralya kaynaklarından edindiğim bilgilere göre bunlar Çanakkale savaşlarında esir düşen  Avustralyalı ve İngiliz  asker içlerinde subayda olan esirleri idi..

İNGİLİZ ESİRLER-1917(Esir mi?)
İlk zamanlarda, Taş binalar yaygın değildi, daha çok çadır ve tahta barakalarda ikamet ediliyordu.


Bir diğer kaynağa göre;  İlk ismi “Karapınar” olan ve yapım esnasında karşılıklı tünel kazan işçilerin kazıp da birbirleriyle buluşamadıkların da  devamlı söyledikleri “BİLEMEDİK- BİLEMEDİK” yakınmalarını, Almanlar kendi  telaffuzuna göre “BELEMEDİK” olarak söylüyor.



Karapınar (Belemedik) İstasyonu 1912 yılında açılıyor ve bu tarihten itibaren sonra  bölgenin ismi BELEMEDİK oluyor..
Belemedik, yine Alman kayıtlarına göre 1917 ve 1918 yıllarında ki nüfusu 35.000 kişiye ulaşıyor…


Demiryolu inşaası; Hacıkırı ile aradaki yaklaşık 100 metreyi aşan uçurum nedeniyle burada duruyor… Hacıkırı ile Belemedik arasında ki  VARDA KÖPRÜSÜ Eylül 1918 yılında tamamlanınca Adana- Durak istasyonu da Ekim 1918 yılında irtibatlanmış oluyor.
 
Bu bölgedeki 14.4 km de 37 tünel de o tarihte kullanıma açılıyor.12 km.lik bölümde ise 22 tünel kazılmıştır...
 

Birinci Dünya Savaşının kaybedilmesi ile birlikte Kasım 1918 yılında Belemedik’te bulunan Almanlar da geriye döndü…

ALMAN MEZARLIĞI

Yine Alman kayıtlarına göre; çok zor ve yoğun olarak sekiz yıl süren demiryolu ve tünellerin yapımı esnasında 41 Alman personel çeşitli nedenlerle ölüyor… Mezarları Alman mezarlığı diye bilinen yerde…2005 yılında Alman’yanın ve Adana konsolosu ve Belemedik'ten A.Nadir İşisağ gibi bölgesel Türklerin girişimiyle “Metro ve Praktiker Gros Marketleri desteğinde mezarlar restore ediliyor…


VARDA KÖPRÜSÜ

(*)Türkiye deki mağzaların ne görevleri varmış? Tebrik etmemek mümkün mü?)

Bunların dışında İngilizler; esirlerden ölenlerin naaşını birinci dünya savaşı sırasında Bağdat’a götürdü…”

Diğer kaynaklara göre de bildiğiniz gibi Birinci dünya Savaşının çıkması savaşa bizim de katılmamız la birlikte ve Osmanlı Devletinin işgali başlar…


FRANSIZ BİRLİKLERİ KOMUTANI MESNİL

(Adana)Belemedik Fransızlar tarafından işgal edildi ve Fransızların ana karargahı Pozantı idi… Komutan Mesnil’in eşi de Belemedik’te hemşire olarak çalıştığı kayıtlara girmiş…


FRANSIZ SUBAY KOĞUŞLARI-1920-BELEMEDİK

Türk Kuvayı Milliyeciler tarafından 10 nisan 1920 de Belemedik kuşatıldı.27 mayıs 1920 sabahı başlayan muharebeler sonucunda Fransız kuvvetleri başında komutan Menil olmak üzere Gülek’li köylülerden oluşan Kuvayı Milliyeciler tarafından esir edildi…


FRANSIZ BİRLİKLERİ EĞİTİMDE-BELEMEDİK?POZANTI? 1920
 

Adana ve Çukurova’nın kurtuluşunda dönüm noktası olan “KARBOĞAZI” muharebesi Gülek’li bir avuç Türkün destanı olmuştur…


KARBOĞAZI KUVAYI MİLLİYE ANITI

Belemedik ’teki sağlık tesisleri bu kez Türk Kurtuluş Savaşı sırasında Türkler tarafından kullanılmıştır…

                                                          KARBOĞAZI-GÜLEK

Sonuç olarak; Eşimle birlikte öncelikle Belemedik- Hacıkırı vadisinde bir doğa yürüyüşü yapmak ve o doğanın havasını içime çekme zorunluluğunu hissediyorum… 

Sözlerimi, E.H.Carr bir sözünü hatırlatarak bitirmek istiyorum… 
                                                  GÜLAY&MEHMET YÜCEBİLGİÇ

“Toplumsal ilerlemenin temelini; edinilmiş becerilerin; kuşaklar arasında aktarılması oluşturur…” 

Şimdi siz okuyucularıma soruyorum: Biz eskiyi kötülemek ve yıkmaktan başka ne yapıyoruz? 


                                                     GÜLAY&MEHMET YÜCEBİLGİÇ
Ben ise; şu kısacık öyküyü yazarken dahi karşılaştığım: “Bir Alman’ın Gunter Hartnagel Wurttemberg (resmi görevli veyahut gönüllü beni ilgilendirmiyor.) 2005 yılından 2009 yılına kadar Türkiye’de ve Ortadoğu’da (eski Osmanlı topraklarında)  Alman’ların (Osmanlı İmparatorluğuna 1900 lü yıllarda hizmet vermiş sivil ve askerlerin savaş yerleri dahil )eski bulunduğu yerlerin şimdiki durumlarını kare kare karşılaştırarak fotoğraflamış….Bir Türk olarak Almanların sahip çıkışını kıskandım…Şu anda Topraklarının dışında dahi olsa…Yorum size ait…

Mehmet YÜCEBİLGİÇ

İSTANBUL-2013

27 Şubat 2013

BÜRÜCEK YAYLASI


ÇOCUKLUK  YILLARINDA; ADANA’NIN SARI SICAKLARINDAN KAÇIŞ…
                                                          ADANA TAŞ KÖPRÜ
Okullar yaz tatiline girdiğinde annemin telaşına o yaşlarda bir anlam veremezdim… Kavurucu Sarı sıcaklara yakalanmadan Adana’dan yaylaya göç telaşı başlardı… Bu telaş neleri kapsıyordu… Bunları anlatmadan önce: O günkü “YAYLA” olarak gidilen ve Adana’lıların “yayla” olarak benimsediği bir bölgeden bahsetmek isterim…
                                                                   BÜRÜCEK
1960-1970 li yıllarda torosların bağrındaki “Bürücek” yaylasında henüz elektrikler yok aydınlatma, gaz fenerleri-lux lambaları ile sağlanıyordu… Yerleşim henüz çok yaygın değildi… Yaşam koşulları ve ulaşım sınırlı idi… Bu nedenle Bürücek’te yayla evimiz olmasına rağmen yayla olarak; ulaşım kolaylığı, konut ve serin havası ile meyve ve sebzesinin bolluğu için NİĞDE’YE giderdik… Adana ve Ceyhan’lıların yoğun olarak tercih ettiği yer” Niğde” idi.”
                                                                         NİĞDE
Niğde’ye göç telaşı ve yükü doğrusu annemde idi… Tüm hazırlıkları planlayan, yapan annem idi… Eşyalar bir gün önceden “mafraç” olarak hazırlanırdı.
                                                                          NİĞDE
Mafraç neydi diye sorarsanız? Hurç diyebiliriz.  Öncelikle yataklar ve içinde diğer eşyaları kaplayacak şekilde savan ile sarılır, kalın kendirden yapılan iplerle (rahmetli dedemin kuvvetli bir şekilde gerdire gerdire bağlaması gözümün önüne geldi) bağlanırdı… Sonra sabah erken saatlerde evden, eşyaların  atlı arabaya yüklenmesi… Muhteşem bir olaydı…  

Canım anam; hazırlanan eşyaların taşınması kolay ve parça adeti az olmasına dikkat ederdi… Neden mi? Çünkü yolculuk BÜRÜCEK’E değil… NİĞDE’YE idi…
                                                               ADANA TREN İSTASYONU
Öncelikle Tek atlı araba ile Adana istasyonuna gidilir ve oradan özel olarak YAYLACILARA tahsis edilen üç vagonlu “YAYLACI TRENİNE” binilir idi… Yaylacı treni olmadığı zaman Toros Ekspresi veya Çukurova mototreni ile yolculuk yapılırdı.
                                                               YAYLACI TRENİ
Bunun için eşyaların evden tek atlı arabaya yüklenmesi, esas önemlisi ise eşyaların Adana Tren İstasyonuna getirildikten sonra ambara teslim edilmesi ve buradaki işlemlerin yapılması idi…
                                                         ÇUKUROVA MOTOTRENİ
Eşyalar teslim edildikten sonra çocuklar ve nenem, dedem ile birlikte bunların biletlerinin alınması ve “yaylacı trenine “ bindirilmesi… Hep bu işleri Sevgili annem yapardı… Şimdi aklıma geliyor da… Suratının bir gün asıldığını ve söylendiğini görmemiştim…
                                                               TOROS EKSPRESİ
Tren yolculuğu muhteşem idi…6-7 yaşlarında olmama rağmen rahatlıkla pencereden dışarı doğayı seyredebilirdim… Oysa kömürlü lokomotiflerle yolculukta kömür tozları nedeniyle bu şans yoktu… Adana’dan hareket ettikten sonra Çukurova’dan Toroslara doğru yaklaştığımızı havanın serinlemesinden ve tren lokomotifinin zorlanan çekiş sesinden anlardım…
                                            VARDA(ALMAN) KÖPRÜSÜ HACIKIRI
En heyecanlandığım yer ise Toros Dağlarında çok yüksek köprüden(Belemedik-Varda köprüsü) geçip birden bire tünellere girişimizi hiç unutamam… Tünellerden geçişteki atmosfer zaman tüneli gibiydi… Kimisi çok uzun kimisi kısa ve dip dibe…

Hatta kendimi meditasyon (derin düşünme)  imgelerine odaklanmış bir kimsenin, hareketsiz duruşu içinde hissederdim… Karanlıklar içinde zaman zaman gözümü alan aydınlık patlamalarıyla irkilip sonunda refaha ve dinliğe kavuşturan apaydınlık ve doğanın tüm güzelliği içine balıklama dalmak… İşte Belemedik tünellerinin çocukluk hallerimle bende bıraktığı şuuraltı izler böyleydi…

Sonra iki dağın arasında yemyeşil bir vadi… Elinde arkalı önlü yeşil ve kırmızı lamba bulunan ve treni karşılayan İstasyon şefinin vakur duruşu…


Apayrı bir renk katardı çocukluk günlerime… Burası benim sihirli vadim diye adlandırdığım… Belemedik/Karapınar idi…

İnanın bu tren yolculukları bende öylesine bir sevgi oluşturmuştu ki… Çocukluk yıllarımın mesleği “demiryolcu” olmak idi.

Bu bölgeden her yıl geçerken Belemedik’e olan merakım daha da artmaktaydı… Demiryolundan seçebildiğim… Binaların çokluğunun yanında bölgenin ıssızlığına anlam veremiyor? Bu iki görünümü yan yana getiremiyordum… Bu soru işareti ta ki… Mesleğim ve onu takibeden “Doğa yürüyüşü ve Dağcılığa” merakımla birlikte daha da arttı…

BELEMEDİK hakkında bir makalemi ve bu bölgede ki doğa yürüyüşü hayalimi bu yazıdan sonra yazacağım… İki paragrafla geçiştirilecek bir yer değil BELEMEDİK…

Belemedik sonrası Pozantı ve Çiftehan da ilgimi çekmiştir… Son durak ise

Niğde… Tipik Alman stili bir İstasyon binası ve istasyonun hemen doğusunda çayırlık yer alırdı…Adanalı Yaylacıların çocukları genel olarak bu bölgede toplanır… Çime bıçak saplamaca oyununu oynardık…

Bir de kavaklık da çay bahçesi, en popüler yerdi….. “İstasyon caddesi” Torbalı camiine çıkan tek ana yoldu… Hemen yanı başında ki stadyumda panayır düzenlenirdi… Çok hoşumuza giderdi, Torbalı camii kur’an kursuna gittiğimiz camii idi…
                                                              
Özellikle Yaylacı treni gelme zamanı ve hafta sonları bu cadde akıl almaz kalabalık olur, caddede gezenlerin ellerinde mısır veya güne bakan çekirdeği eksik olmazdı… Bu caddede sanki defile yapılırdı… Adanalıların giyim kuşam ve yemek kültürü ile Niğdeliler üzerine etkileşimi sanırım olmuştur…
                                                          KALEDEN NİĞDE
Adım başı mısır satıcıları vardı ama ay çiçeği daha fazlaydı… Sanki ayçiçeği çitlemeden gün geçmezdi… Kavak ağaçları ve “yeşil dere” öyle coşkulu akardı ki biz çocuklar bu dereden yardımsız geçemezdik… Yolun hemen sağ tarafında ki Lahana tarlaları dikkatimi çeken bahçelerden biriydi… Deredeki balıklar hala aklımda…

Alâeddin Cami bölgesine çocuklar yalnız başına gönderilmezdi. En güvenli bölge İstasyon çayırlığı idi…Bir de kapalı sinema “lorel hardi”(Laurel&Hardy)nin filmlerini unutamam…
                                                              ALAADDİN CAMİİ
Adana’dan hareket eden trenimiz istasyona varır varmaz… İstasyonda iner annem doğruca bizi şehir merkezinde bulunan otele götürür, kendisi ara vermeden yaz aylarını geçireceğimiz evi kiralamak için ev aramaya giderdi…

Genel olarak ikinci beden veya müzeye yakın bölgelerde otururduk… Annemler yıllardır NİĞDE’ye gittiği için Niğde’liler artık akraba gibiydik… Onlar daha çok

Ya evlerinin üst katlarını kiraya verirler kendileri alt katta otururlardı… Ya da Kayardı, Tepebağları ya da Yeşilburç gibi bağlara taşınırlar evlerini biz yaylacılara kiralarlardı…

Ev sahibimiz bizi; özellikle pazara alış verişe çıktığımızda  koruma altına alırdı… Neden mi? Çünkü Niğde’li esnaf/pazarcı Adana’lılar zengin diye bir kuruşluk elmayı beş kuruş diyebilirdi…

Bu davranış biçimi zamanla Adana’lı yaylacıların yönünü başka bölgelere yöneltmişti… Örneğin annemim tercih ettiği ve eşeksırtında gittiğimiz yayla neresi tahmin edebilir misiniz?
                           DARBOĞAZ-1960YILINDA SADECEBİR KÖY MEYDANI VARDI
Bolkar Dağlarının böğründe ki saklı cennet “DARBAZ/TARBAZ” “ DARBOĞAZ” … ve Karagöl ve Çinili gölün çocukken elinizden anneniz tarafından tutularak gezdirilmesi…
                                                                     ÇİNİLİ GÖL
 
Bu yaşımda kendi kendime sorduğum “neden böylesine sınırlarımı zorlayan bir doğa tutkusu içindeyim? Sorusunun cevabı: Annemin çocukluktan itibaren bizleri yetiştirme şeklinden (babamızın çok küçük yaşta THY larının Adana yakınlarında ki uçak kazasında vefat etmesi ve yalnız kalmasına rağmen) ve ona tutkumdan kaynaklandığını daha çok idraki içindeyim… Şimdi yıllardır edindiğim bu tutkuyu, Biricik Can yoldaşım Gülay’ıma uygulamaktayım…

KARAGÖL
Niğde’lilerin çocukluk aklımla en dikkatimi çeken özelliği okumaları ve yüksek tahsil yapmaları idi..1960 yıllarda ki okuma yazma oranı dahi çok yüksekti… Meslek olarak doktor, subay, astsubay çok idi… Bürokratları oldukça fazla idi… Bütünlemeye kalan Adanalı öğrencilere özel dersleri Niğdeli yüksekokullu gençler verirdi… Adana’lıların ilgi alanı ise daha ziyade ticaret, çiftçilik ve özellikle hali vakti yerinde olanların yaptığı şey ise bildiğiniz gibi hazırı yemek idi…

“Çocukluk aklımla” bu özellikleri çok dikkatimi çekerdi… Hatta Kayseri’ye transit giden yolcu otobüsleri, kamyonlar tren istasyonunun hemen arkasından geçen ana asfalt yoldan geçer ve burada mola verirlerdi. Çocuk Satıcıların yolculara bir şey satmak için koşuşturmaları özellikle sattıkları pide, Niğde gazozu çok dikkatimi çekerdi…

Sonunda bu satıcı çocukların girişimci koşuşturmaları beni de özendirdi… Ve anneme ben de “sakız ve çikolata” satmak istiyorum dediğimde… Önce biraz

Durakladı ama isteğim karşısında fazla da karşı koymadı… Ama bu isteğimi sonra ki yıllar gerçekleştirebildim… Keza o zamanlar meşhur olan kent ve mabel çikletleri ve ülker çikolataları Niğde’de paketle toptan satan bir dükkan bulamadım…

Ancak Adana’dan Melekgirmezde paketler halinde toptan fiyatına alabilmiştim… Ondan sonra lakabım… “Sakızcı Mehmet” olmuştu… Çünkü herkesin bir lakabı vardı… Ceyhanlı Mehmet, Kasap Mehmet, Memicilerin Mehmet, Uzun Mehmet vb.
Hatta çiklet ve çikolatalardan paketler halinde Niğde’ye getirip bakkallara da sattığım olmuştu… Benim için en eğlenceli  satış yapılan yer meşhur çayırlık idi… Ticaret oldukça hoşuma gitmeye başlamıştı… Ancak istasyonda tren geldiği zaman tren yolcuları tam da tren hareket ettiğinde çiklet veya çikolata isteyip de parasını vermedikleri zaman: İnanın; elinde ki sakız tablası ile birlikte trene koşarak yetişir ve binerdim… BOR’a kadar adamı takip edip parayı alır diğer trenle Niğde’ye dönerdim…
 
 
 
                                                                      KALEDEN NİĞDE
Yıllar sonra bu bahsettiğim çocuk satıcılardan Niğde’li iki arkadaşımla yollarımız aynı meslekte kesişmesi benim için ayrı bir mutluluk olmuştu.,,

Adana’nın sarı sıcaklarından kaçış için can anamın, verdiği uğraşılar bir yerde bende sınırları zorlayan doğa ve gezginlik ruhunu aşılarken diğer taraftan hayatın yaşamaya değer ancak “mücadelesiz ve zorluk çekilmeden” kazanılan paranın ve yürünen yolun keyifli olmayacağını öğretmişti…

Ruhun şad olsun… Sevgili anam…
MEHMET YÜCEBİLGİÇ
ŞUBAT-2013
İSTANBUL