5 Ağustos 2014

DAĞ TREK İLE DAĞCILARIN MABEDİ ALADAĞLAR'DA TREKKING

DAĞCILARIN MABEDİNDE  TREKKING…

 “”Aladağlar; Adana,Niğde,Kayseri illeri sınırları içinde yer almaktadır. 1995 yılında Milli Park olarak ilan edilmiştir. Yüz ölçümü 54.524 hektardır.  


Toros sıradağlarının en yüksek zirvelerine sahip olan Aladağlar jeolojik olarak en ilginç yerlerinden biridir. “”

Ayrıca Çukurova Doğa Gezginler Kulübünden Cemal Ertugay’ın yazısından Aladağlara ilişkin aşağıdaki bilgiler de çok ilgimi çekti:


“”Adana, Niğde ve Kayseri illerinin sınırları içerisinde yer alan Aladağlar, Orta Torosların en yüksek kütlesidir. 


Ana yapısını kalkerin oluşturduğu Aladağların oluşum serüveni 205 milyon yıl öncesine, Jura Jeolojik dönemine kadar geri gider.


Kütle 18 milyon yıl önce başlayıp 10 milyon yıl önce sona eren “WÜRM” buzulları tarafından aşındırılarak oluşumuna devam eder. 

Yedigöller bölgesinin topografyası ve doğudan ve batıdan içerilere kadar giren “U” şeklindeki derin vadiler, bu dördüncü zaman buzullarının ayak izleridir. 

Batı yamaçları doğu yamaçlarına göre daha dik olan Aladağlar kütlesi 3700 metre üzerinde dört zirvesi 3500 metrenin üzerinde 50'den fazla zirvesi ile dağcılar için kutsal bir alandır adeta… 


En yüksek zirvesi 3767 metre yüksekliği ile Kızılkaya’dır. Diğer zirveler sırası ile Demirkazık (3756 m), Emler (3723m), Kaldı(3734 m), Alaca (3588 m), Direktaş (3510 m), Güzeller (3461 m), Küçük Demirkazık (3425m) ve diğerleri...”





Formun Altı

Benim Aladağlar’la ve doğa ile tanışmamı sağlayan ve yaşam idolüm rahmetli annemdir.
                                                         
Niğde; daha önceki yazılarımda detaylı anlattığım gibi Adana’lıların  yazın sarı sıcaklardan kaçarak adeta sığındıkları bir şehirdi…


Daha okul öncesi yaşlarda annemin; Niğde ve Toros ve Bolkar Dağları çevresindeki;  özellikle doğal alanları gezdirmesi ve bu bölgelerde yaylalara gitmemiz hiç aklımdan çıkmadı...


Bu yerlerden biri de Çamardı köyü idi, köyün tam karşısında ta uzaklarda, küçücük yüreğimi adeta hoplatan çıplak, yalın ve yalçın kayalıklarla bezenmiş dağlar vardı …İşte o dağlar ALADAĞLAR’dı!


Benim için daha çocukluk yıllarında ki aklımla;  “heybetli ve keskin yalçın kayalıkların hakim olduğu yazın dahi kuytuluklarında karı bağrında saklayan üzerinde güney toroslar gibi ağaç dokusu pek olmayan bu gizemli Aladağlar ; ruhumda:Duruluğun, yalınlığın, doğruluğun, yiğitliğin, zorluğun, mücadelenin, ayrıntılara dikkat etmenin, mağrur ancak bir o kadar da kalenderliğin ve mütevazılığın timsali olmuştur.


Yıllar önce Aladağlar sevdalısı; Sevgili Faik Kayhan ile Aladağlar hakkında konuşmuş ve bir de bu dağlara kendisi ile gitmeyi çok arzu etmiştim…

Bu arzuma yıllar sonra da olsa Haziran ayında Faik Kayhan ve Eşi Esin Kayhan’la kurdukları DAĞ TREK Dağ ve Doğa Etkinlik Grubu ile kavuştum diyebilirim…

Aladağlar; genel olarak Dağcılık konusunda ihtisas yapmış ve teknik eğitim gerektiren tırmanışların yapıldığı bir alan.  Bu dağlarda ki etkinliklerde kişilerin can güvenliği yönünden mutlaka ekibin başında deneyimli bir rehberin bulunması şarttır. 

İstanbul’dan özel bir otobüsle hareket ettik, Yolda sabah kahvaltısını yaptığımız mola yeri de  beni çocukluk ve delikanlılık çağıma götüren “AĞAÇLI TESİSLERİ” idi.


Adana’dan Ankara istikametine ya da tersi istikamette yaptığımız yolculuklarda en temiz ve düzenli tesis idi.. Şu anda da özellikle tuvaletleri örnek gösterilecek bir tesis durumunda.

13 saat süren bir yolculuk sonrası Demirkazık Köyünde idik…Yol yorgunluğunu atalım, biraz dinlenelim diye bir düşünce olmaksızın…Faaliyet devam ettik…

Demirkazık köyünde; Esin Kayhan ve Uğur Sarısoy  liderliğindeki Emler,Karasay ve Eznevit zirvelerine  tırmanış yapacak grup bizden ayrıldı… 15 kişilik grubu traktöre bindirerek uğurladık…


Aladağlar’ın vadilerine girerek keşif yapacak trekking grubu ise 21 kişi idi…Başımızda rehber Faik Kayhan olmak üzere doğruca Çukurbağ köyünde kalacağımız dağ evine hareket ettik…


Ecemiş çayının üstünde ki köprüyü geçince yemyeşil bağ ve bahçelerin bezendiği Çukurbağ köyüne vardık köy girişinde Faik KAYHAN daha önce Traktörcü Mehmet’in eşine hazırlattığı köy böreklerini almak için eve yöneldik…

-Köy inanın tam köy kokuyordu?
-Nasıl mı?
-Tezek kokusu yollarda ki tezeklerden mi geliyordu?
-Hayır, hayır; Çukurbağ köyünün özelliği  , AHIR evin içinde genellikle alt katta…Böyle durumda 300 evin olduğunu öğrendim…


-Eve vardığımızda; börekler hazırlanmış mis gibiydi…Dikkatimi çeken Evin tertemiz oluşu idi…Evin kadını, fotoğrafda da göreceğiniz gibi çok mütevazi idi…

Çukurbağ köyü; 1985 yılındaki nüfusu 1059, 2012 sayımlarına göre 699 kişilik nüfusa düşmüş, dağcıların çok sevdiği ana rahmi gibi koruyucu bir köy özellikle de dağda mahzur kalmış dağcıların korunduğu dinlendiği, bekleştiği vefalı insanların bulunduğu bir dağ köyü…

Çukurbağ köyü denince akla ilk gelen TIRMANIŞ ORG. den Ömer Burhan Tüzel’in belirttiği gibi; DEV YÜREKLİ DEV ADAM Mehmet Ağa (TAŞYALAK) Allah rahmet eylesin…

Kalacağımız dağ evi daha içine girmeden tüm heybeti ile muhteşem  görünüyordu.


Otobüsten eşyalarımızı alıp tahsis edilen odalara koyduktan sonra sırt çantalarımızı sırtlayarak; ilk gün kü Parkur, Emli boğazı öncesi Kazıklı Ali kanyonu  idi.

Traktörle yolculuk öylesine keyifli idi ki yürüyüş öncesi kendimizi masaj koltuğunda sandık… Sanırım traktördeki bu yolculuk 13 saatlik yolculuğun tüm uyuşukluk ve rehavetini gidermişti…

Çukurbağ’lı  Dağcı rehberi, Traktörcü, Askerliğini Komando olarak Hakkari’de yapan, İstanbul yaşamından sıkılıp tekrar köyüne dönen ancak şimdiden tüm dağcıların her derdine merhem  “Mehmet Abisi” 
olan çalışkan ve fedekar karakterli Mehmet Şenol ; traktörüyle ilerleyebileceği alana kadar götürdü ve  Kazıklı Ali Kanyonuna yürüyüş başladı…

Kazıklı Ali Kanyonu Dağcıların “Temel Dağ ve Kaya Tırmanış” eğitimlerini aldıkları mükemmel bir Kanyon; hatta açılan rotalar üzerinde ki boltları (sabit emniyet noktaları) görmek de mümkün oldu…


Insanın bu hazır rotalarda tırmanış yapası geliyor… Böyle bir merakımız yok değil…Ama Gülay’ın en sevdiği ise (free solo) yakın tırmanışlar…



Buradan sonra Emli vadisine yürüyüşe başladık… Allahım böyle bir güzellik olur mu? Nasıl anlatayım hangi kelimelerle mutlaka yaşanması gerekir…


Emli vadisine yürüyüş başlangıcında bir çeşmenin başında yemek molası verildi, molada köyde yaptırılan “köy börekleri” afiyetle yenildi…


Ve Emli vadisine yürüyüş başladı,kızıl çam ağaçları vadi girişinde adeta bizi hoşgeldiniz dercesine karşıladı ancak asalak ökse otları ile bezenmiş olanlar ise hayatta kalma mücadelesi veriyor idi…


Kızıl Çamların genellikle hasta oluşları ve bunun karşısında bir şey yapılıyor olmaması Sarımehmet’in düzünde ki ölümle pençeleşen koyunu anımsattı…

Ölmek üzere kayanın dibine bırakılan koyunu görünce;yağmurdan çadırı içine giren çobana bağırdık..
-Burada bir koyun sanırız hastalanmış?
-Evet, o koyunu biz bıraktık,dün veterinerden aldığımız ilaçları verdik, fayda etmedi,
-o koyun orada ölecek haberimiz var!

-Biz hayretler içinde baktık? Sanki insanlarımıza farklı davranılıyormuşcasına?
Emli vadisine sağlı ve sollu Aladağların zirveleri öylesine hakim ki bu zirvelere tırmandığınız vakit Emli vadisi mutlaka sizlere el sallayacaktır.

Emli vadisinde kısa süreli de olsa yağmura yakalandık…Ama çobanın çadırına girmektense dışarıda üzerimizde ki yağmurlukla kalmayı yeğledik…

-Dönüşümüz de aklımızda ki tek soru neden bu yol bitmedi???
-Biz ne kadar çok yol yürümüşüz?

Ertesi sabah Cımbar Boğazı yürüyüşü tırmanış desem daha doğru olur…Sabah erken saatlerde başladı…

Kanyon tırmanış eğitimi için mükemmel bir alan yürüyüşümüzle birlikte yavaş yavaş yükselme de başlamıştı…

Sabahın erken saatleri olmasına karşın boğaz girişi oldukça rutubetli ve hava basık

  iken ilerledikçe boğazın serin iklimlendirme etkisini hissedebiliyorduk.


İki dik duvar arasında ilerleyişimiz devam ederken zaman zaman daracık bir aralıktan gökyüzünün maviliği görünüyordu…

Bastığımız ufalanmış iri taş ve kaya parçaları üzerinde sekerek ilerlerken yan duvarlara da kaya kopmalarına karşı  fazla yanaşmamaya dikkat ediyorduk. 


Her zorlu alandan çıkışta biraz soluklanıyor daha sonra büyük bir moralle ilerleyişimize devam ediyorduk…

Boğazın çıkağına yanaşırken küçük ama hayat dolu bir su kaynağında bir küçük mola daha verdik…Sanki yer altından çıkarcasına boğazdan dışarı çıktığımızda sıcak bir hava bizi bekliyordu… Bunalmadık dersem yalan olur…

Ta ki arpalık yaylasında ki buz gibi pınarbaşında elimizi yüzümüzü yıkayıncaya kadar…Teke pınarı mevkiinde foğraflar çekildikten sonra  Büyük ve Küçük Demirkazık

Zirvelerinin eteklerinden yürüyerek Sokullupınara doğru yol aldık, Narpuz vadisi girişine Gülay ve Faik Kayhan’la birlikte çıktık , buradan çevre çıkış güzergahlarını inceledik…

Bundan sonra ki hedefimiz Allah izin verdiği takdirde “ALADAĞLAR TRANS” idi…
Sokullupınar Kamp alanında Traktörcü Mehmet Şenol’un hazırlattığı çayın tadını anlatamam…

İkinci günde planlandığı gibi olumsuzluk olmadan proğramımız tamamlanmıştı…Buradan Demirkazık Köyüne Traktörle gittik, Traktörle yolculuk başka bir dünyada yolculuk yapmak gibi …

Yıllardır hasretini çektiğim…Bu görkemli hemen hemen içinde altmış ayrı dağ bulunduran ALADAĞLAR’dan ayrılırken; usumdan, bilinen tarihi itibariyle; M.Ö 1800 den başlayarak 1000 yıl süreyle Hititlerin bilahare M.Ö 710
Tarihinde  Asur İmparatorluğu hakimiyetine giren bu stratejik toprakların önemini:Tevrat kutsal kitabından öğrendiğimde oldukça şaşırmıştım. 

“”Toros dağlarında(Bolkar+Aladağlar) “Taballılar” denilen bir kavmin yaşadığı ve demir ve gümüş madenini işledikleri belirtilmektedir.””

Asurlular ise; M.Ö 710 yıllarında bu bölgeyi elegeçirmelerinde ki esas amaçları; buradaki demir ve gümüş madenlerini ele geçirip bugün kü Ortadoğuya hakim olmaları yatmaktaydı…(strateji hiç değişmiyor!)

Tarihi incelemelerimde, diğer dikkatimi çeken husus ise; bölge M.Ö. 17 nci y.y.Romalılara geçinceye kadar sırasıyla  Frigler; Medler;Persler;İskenderin Kapadokya Krallığı ve  Bergama krallığı yaşamış…

Ancak burada ki özellikle” Taballılar” kavimin yaşayışlarına hemen hemen hiçbir Eğemen devletin karışmamış olmasıdır.Aynı Osmanlı İmparatorluğunun uyguladığı
Strateji gibi….

Aladağlar; tarih boyunca Türkler dışında tüm milletlerin ilgisini çekip akla gelen tüm alanlarda inceleme ve araştırma yapılmıştır.
Özelikle 1800 yıllara kadar İngiliz hakimiyeti alanında ki bu topraklarda ki inceleme ve araştırma yapma ,imtiyazı bu yıllardan sonra Alman’lara geçmiştir..
Bu alanlarda ki yok oluşumuz? Sanırım?

Osmanlı İmparatorluğu esnasında Türk’lere; kültür,sanat,inceleme ve araştırma alanları dışında verilen esas görevin “askerlik ve fetih “olmasıdır.

ALADAĞLAR’DA TREKKING OLMAZ DENSE DE YAPAN YABANCILAR BİZLERİ GÖRÜNCE ŞAŞKINLIKLARINI GİZLEYEMEDİLER?

ALADAĞLAR’DA TÜRKLER TREKKING YAPAR MI?

BU OLANAKLARI SAĞLAYAN DAĞ TREK GRUBU KURUCUSU FAİK KAYHAN’A
TEŞEKKÜRLERİMİZİ SUNARIZ.

Gülay&Mehmet YÜCEBİLGİÇ
İSTANBUL
HAZİRAN-2014

Hiç yorum yok: