BELEMEDİK-TOROS TÜNELLERİNİN KEŞFİ, ÇAKIT VADİSİNDE DOĞA
YÜRÜYÜŞÜ.
Bölüm- 2
Bu bölümü kaleme almayı geciktirdiğimi düşünürek biraz da
kendi kendime yerinmiştim.
Oysa İkinci ve içinde ”en”leri barındıran bu bölümü;
özellikle kışın insanı yalnızlık duygusuna iten soğuk yetmiyormuş gibi televizyon
kanallarında ki iç karartıcı ve insanı gelecek hakkında endişelendiren, açmaza
sürükleyen haberlerinden kaçıp kurtulmak için en iyi sığınak olarak yine doğaylabaşbaşa
olduğumuz Belemedik’te yaşadıklarımızda buldum… İyi ki yazmayı geciktirdim diye
iç geçirdim.
Çünkü bu satırları yazarken; karamsarlık ve toplumu
ayrıştıkça ayrıştıran söylemlerden, kendi çıkarları için en kutsal değerleri
dahi kullanmaktan çekinmeyen, korkarım Osmanlı Devletinin çöküş döneminde ki
oluşumlardan da ders almamış görünen; sinirli
ve insanı, insanlığı bitirip donduracak olumsuzluk dünyasından arındım…
Sanki
tüm bedenimi: Belemedik, Çakıt vadisinde azgınlığı HES’
lerle kırılıp şırıl şırıl akan suya dönüşen antik çağın muhteşem hayat kaynağı
ile sarmalandım…
Anadolu Dağcılık Kulübü doğa tutkunlarının çadırlarından sesler,
sabah saat 0330 dan itibaren yükselmeye,
kurulan alarmlar çalmaya başladı; her bir çadırdan gelen uğultulu, yarı uyanık
yarı mırıldanan sesler sabaha karşı Toros Dağlarının keskin soğuğu ile etkilenenleri
daha da belirgin kılıyordu.
Acele ile hazırlandık ve sabahın mahmurluğu ile
birinci yürüyüş grubu saat 0430 de çadır konuşlanma alanından yürüyüşe başladı.0445
te üç grup da Belemedik tren istasyonunda; saat 0520 Kayseri’den gelen yolcu treni
beklemeye koyulduk.
Bu bekleme esnasında Belemedik istasyonunda ara istasyon
olduğu için; trenin kısa süre beklemesini düşünerek, grupların güvenle; trene
nasıl binmesi ve inmesi gerektiğini anlatıp, grup sorumlularının kendi
gruplarını “”ikişerli kolda sırayla iki vagon kapısından binecek şekilde “
düzenlemelerini ve eğitmelerini söyledim…
İlk önce anlattıklarım yadırgansa da ekip sorumlularının
yaptırdıkları eğitimin karşılığını “” tüm grubun bir buçuk dakikada sorunsuz ve
güvenli biniş “ yapmaları ile almış olmuştuk.
Yolculuğun en gizemli ve en heyecanlı bölümü başlamıştı…
Uykulu ancak içleri parıl parıl parlayan Anadak’lı gözler; Toroslara 120 yıl
önce bin bir güçlükle açılan 12 tünelden geçerken ne ile karşılaşacaklarının
hayalini şimdi gerçeğe dönüştürecek anı beklemeye koyulmuş,
her bir tünelden
sonra kısa sürede görünen muhteşem manzarayı yakalamak için iyice açılmıştı…
Akıl almaz bir manzara yakalama serüvenü başlamıştı herhalde bu kadar kısa
sürede çektiğimiz en değerli karelerdi.
Trende o yaşanan ayrıcalıklı ve bol adrenalinli anları,
Sevgili Hasan Çervatoğlu kayıt altına aldı.Çok güzel bir anı oldu teşekkürler, Hasan...
Tüneller geçilmiş, muhteşem manzaralar seyredilmiş, kayıt
altına alınmış ve Hacıkırı İstasyonuna alınan güvenlik tedbirleri ile sorunsuz inilmişti…
Trenden inince üç grubun telsiz bağlantıları tekrar kontrol edildi ve sıra
“Geleneksel Adana kahvaltısındaydı” çocukluğumda ki gibi…
Hacıkırı (Kıralan) Köyünde Sevgili Mustafa Tor beyin
köylülere yaptırdığı “”Adana işi sıkma’lar yenecekti…Köy kahvesinde sıcacık çaylar yudumlandı, köylüler
sıkmaları getirdiler, patatesli ve peynirli. Patatesliler, Sevgili Gülay peynir
yiyemediği için yaptırılmıştı…
Tüm grubun yüzü gülüyordu. Köy bakkalında “”Adana işi “şeker
sucuğunu”” görünce dayanamadım aldım ve arkadaşlara gösterdim tadına baktılar. Onlar
için değişik bir tat ve lezzet benim için ise; çocukluğum ve annemin yaptığı
sıkmalar idi…
Tren yolculuğu ile gelinen “”Kıralan”” köyünden kahvaltı
sonrası merakla beklediğimiz Varda Köprüsüne yürüyüşe başladık…
Hemen sol
yanımızda “Kapıkaya Kanyonu “ görünüyordu. Grupta” Varda Köprüsünü” gören olmuş
ki heyecanla bağıranlardan muhteşemliği belli oluyordu…
Ve işte Varda Köprüsü tam karşımızda idi…
Peşi peşine
fotoğraf çekimleri başlamıştı…
Gerçekten gelinip görülesi bir “köprüymüş” 120
yıl süre içerinde doğayla bütünleşmiş olan bu köprü şimdi doğa sporcularının cazibe
merkezi olmuş…
Adanalı Bisiklet grubunu görünce öylesine sevindim ki… Buralara
artık gerek doğa yürüyüşü gerekse moto kros ve bisiklet için gelinebiliyordu!
Çocukluğumda trenle Niğde’ye (o zamanlar Adana’nın sarı
sıcaklarından kaçmak için Niğde’ye gidilirdi.)trenle giderken rahmetli annem bu
köprü ve çevre ile ilgili bilgiyi verirdi…
Varda Köprüsü üzerinden geçerken bir de yük katarı geçmez
mi? Sormayın keyfe… Bu keyiften sonra yan tünelli yoldan Kıralan Köyüne yürüdük
ve burada bekleyen traktörlere bindik… Şimdi hedef “Kuşçular Köyü” ne gitmek idi…
Traktörü; traktörcü öylesine ustalıkla sürüyordu ki tüm dikkatim ta! Uzaklarda
ki “Kapıkaya Kanyonu”nda idi… Arazide ki dev fay kırığını öylesine rahat
görebiliyordum ki bir ucu Varda Köprüsü aralığında diğeri de “Kapıkaya Kanyonu”
aralığında idi…
Antik çağdan itibaren bu tren yolu güzergâhı yaklaşık
100-150 metre yarık(aralık) nedeniyle kullanılamamış bunun yerine ”Gülek Boğazı”
kullanılmıştır.
Alman’ların Bağdat demiryolu güzergâhını teşkil edecek bu
demiryolu güzergâhı ilerde İngiltere’yi kızdıracak Osmanlı Devletine son verme
fikrini kamçılatacaktı…
Nitekim bu güzergâh Osmanlı Devletinin 1nci Dünya
Harbine girmesine neden olacak… Esas kayıplar ve hüsranlar Almanya yüzünden bundan
sonra başlayacaktı…
Gözüm doğanın her karışını adeta tarıyor en küçük detayı
kaçırmak istemiyordu… Sarıçam türleri bu bölgeye yakışan nadide ağaçlardan ve
bunlara eşlik eden ve sayıları gittikçe azalan ardıç ağaçlarını rahatlıkla görebiliyordum.
Traktör bu yokuşları çıkamaz diye düşünüyordum? Ama en dik yerlerde dahi
traktörcünün yeteneği ile bu yokuşları aşabildi…
Kuşcular köyü görünmeye başlamış az sonra da köye
girmiştik… Grubu dağıtmadan ayakta bir mola ile Kuşcular köyünde “”yürüyüş
ekibi” olarak bir balkon konuşması yaptık…
Yürüyüş mesafesi yaklaşık 20 km olmasına karşın akşam
karanlığı çökmeden saat 1600 ya kadar Belemedik’te bulunma zorunluluğu vardı.
Nitekim varınca çadırları söküp yol durumuna gelecek ve Adana’ya baraj gölü
kıyısındaki kebapçıda kebapları yiyecek ve Havaalanına hareket ederek İstanbul’a
uçacaktık…
Şimdiye kadar yapılan planlama tıkır tıkır işlemişti.
Bakalım bundan sonrası nasıl olacaktı? Yine de 40 kişilik Anadolu Dağcılık
Kulübü grubu oldukça yaman yürüyor ve içimde hiçbir kuşku yoktu.
950 rakımlı Kuşcular köyünden yürüyüşümüz üç grup halinde
başladı, taşdurmaz mevkiinde ki molada bölgedeki bina ve şantiye kalıntıları
hakkında bilgi verildi ve buradan rakım 1025m.
yüksekliğe kadar yükseldik ve
çakıt vadisinin muhteşem yamacında sol yanımızda 120 yıllık demir yolu ve
tüneller sağ yanımızda ta aşağılarda akan çakıt nehri dili olsa da konuşsa
acaba neleri konuşurdu?
Bazı tüneller üzerinde 1916 yazıyordu.İnşaatın 1904 de
başladığını okumuştum. Toros Dağlarının içinden geçen demiryoluna ait
havalandırma bacalarını görünce demiryolunun tam üzerinden yürüdüğümüzü
anımsayınca oldukça heyecanlanıyordum…
Çakıt vadisine hakim Tepede fotoğraf çekme ve dinlenme
molası verildi… Manzara tek kelime ile muhteşem idi. Yürüyüşe devam ettiğimizde
başka bir güzellikle karşılaştık, yolun bittiği yerde tünel kazılmış ve yol bu
tünelin içinden geçiyordu, bu da bölgeye ayrı bir güzellik katmıştı…
Mustafa TOR Bey biraz sonra bir tünelin havalandırma ve acil
yardım açıklığı bulunan yere yakın bir yerde yemek molası verdi. Bir şartla bu
havalandırma kapısından uzak kalınacak ve tünel içerisine girilmeyecek idi.
Hemen bölgede ateş yakılmış nevaleler ortaya çıkmış ve
Adana’lıca yaş ağaç dallarına dizilen ilişkinler (sucuk) ateş üzerinde
çevrilmeye başlanmıştı.
Ateş üzerine damlayan sucuk yağları cızırdayarak bir
yana sıçrıyor. Hafif hafif başlayan serinlik terli bedenimizi ürpertiyordu…
Birden tünelin havalandırma kapısından trenin geçişi ile
sıkışan hava öylesine şiddetle dışarı çıkmıştı ki dallar ve yapraklar bu
şiddete direnemeyip hepsi birden eğilmişlerdi…
Bizler açıklıktan şiddetle çıkan
havaya bakmış ancak tüm dikkatlerimiz ateş üzerindeki ilişkinlerde idi… Çakıt
vadisinde muhteşem bir Adana ilişkin ziyafeti vardı…
Mola sona ermiş ve bu bölgeden artık Belemedik’e doğru
final yürüyüşü başlamıştı, rakım 550 metreye kadar inmiş buradan Belemedik’e
724 metre rakıma kadar yükselecektik, yürüyüş temposu oldukça yükselmişti.
Saat 1540 da Belemedik’e varmıştık… Biraz soluklanalım
diye düşünmüştüm ama Gülay oturursak
çadırları toplayamayız deyince o hızla çadırları söndürüp sırt çantalarımızı
yol durumuna getirmiştik…Saat 1645 de
tüm grup yola çıkmaya hazırdı…
Vaktinden önce hazırlandığımız için Pozantı’da
çay molası vermeye karar verdik, iyi ki de vermişiz, yürüyüş yorgunluğunu sıcak
çayla gidermiş olduk.
Pozantı’dan Adana’ya yolculuğumuz da planlanandan 30
dakika önce olunca Kolcuoğlu’ndaki kebap keyfi sefaya dönüşmüştü… Saat 2100 de
Adana hava alanında idik… Yüzler gülüyor…
Aklıma, POZANTI belediye başkanı Mustafa Çay beyin 2016
yılında Belemedik’e yaptıracağı bungalovlar geldi…
Kim bilir? 2016 yılında tekrar bu bölgeye gelebilirdik?
Kısmet…
Gülay&Mehmet YÜCEBİLGİÇ
İSTANBUL
ŞUBAT-2015