Hissettiklerini yansıtmak,
Yansıttıklarını yaşamak ve
Yaşatabilmek… Karelerde...
Bir roman gibi…”

Yürüyüşe başladığımız andan itibaren, doğa bizleri o denli bağrına basmıştı ki, tüm güzelliklerini gösterme gayreti içinde idi…
Yürüyüşe başlayalı daha bir saat olmamıştı ki, Gemlik aşağılarda kalmıştı… Bizler bulutlar üzerinde yürümenin ayrıcalığını yaşıyorduk…
Ta! Uzaklarda ufukta bembeyaz kürkünü giymiş tüm haşmeti ile“Uludağ” bağdaş kurmuş oturuyor… Elinde nargilesi var mı seçemiyorum?
Sırtlar hattında bir tepeden diğerine tırmanıyoruz.
Önümüzde keçi sürüsü çobanı göremiyorum, dikkatim havlayan köpeklerde, sonra gördüm… Kendi dünyasındaydı… Yanından geçen altmış kişilik gruptan haberi dahi yok muş gibiydi…
Zorla, yüzümüze dahi bakmadan bir mırıldanma… Ne söylediği belli olmayan…
Kim bilir? Ne sorunu var idi?
Yavaş yavaş yükseliyoruz… Bulutların üzerinde yükselmenin ayrıcalığını yaşayan bizler…
Yaşamın çelişkileri…
Deklanşöre basıyorum, bir birinden güzel görünümleri kaçırmamak için, sonra cazibeye dayanamayıp kendi fotoğrafımı çektiriyorum…
Ayaklarımızın altında yapraklardan oluşan en az otuz santim kalınlığında bir halı serili üzerinde sanki uçuyoruz…
Bayır aşağı süzülürken yaprakların çıkardığı hışırtılar, kim bilir kaç desibel ses çıkartıyordu?
Doğrusu muşmula ağacını ilk defa görüyorum… Arkamdan bir ses, Mehmet Bey görmüşünüzdür ama dikkatinizi çekmemiştir! Doğru... Meyvesini de yemiş değilim… Nedenini bilemiyorum?
Ama bu kez durum farklı tadındaki rayihayı farklılığını keşfedince ne kadar yediğimizin farkına bile varamadık…
Muşmula ağaçlarını müteakip bir düzlüğe çıktık… Yağan yağmur dinmiş… Tepenin ardındaki güneş ışınlarının bulutlar içinden süzülüşü görülmeğe değerdi…
Buradan itibaren sırt hattından vadiye hâkim yürüyüşümüz, tam anlamıyla birbirine benzemeyen manzaraların seyriyle devam etti…
Gözüm vadideki ve karşı yamaçlarda sarıdan kızıla çalan renk cümbüşünü ve üzerine bağdaş kurmuş bulutları takip ederken; kulaklarımda, yağmurluğuma çarparak ses çıkartan yağmur tanelerinin tınıları yankılanıyordu…
Hızlı adımlarla ilerlerken düşenler, gülüşmeler… Bir yerin de bir şey var mı sorgulamaları?
Derken Kurtköy’ün ışıkları belirdi, tempo oldukça hızlandı, önümüzde Güler hanım, Ali Taş bey iz sürüyor… Onları Aynur Hanımla takip ediyoruz…
Camiyi görünce yürüyüşün sonuna geldiğimizi anladım…
Hemen Caminin çeşmesinde çamurları temizledik…
En güzel “an”; üzerinizdeki terli giysileri temizleriyle değiştirecek bir mekân bulup değiştirmek…
Grup tamamen köy kahvehanesinde buluştuktan sonra önündeki bahçede mangalda köfte ve akşam yemeği faslı başladı…
Hemen Caminin çeşmesinde çamurları temizledik…
En güzel “an”; üzerinizdeki terli giysileri temizleriyle değiştirecek bir mekân bulup değiştirmek…
Grup tamamen köy kahvehanesinde buluştuktan sonra önündeki bahçede mangalda köfte ve akşam yemeği faslı başladı…
Yemekler yendikten sonra kahvehanenin bahçesinde, çayla sohbet ederek yürüyüşün değerlendirmesi yapılıyordu...
Dönüş Yalova, Eskihisar'a feribotla geçiş ve İstanbul’a varış…
Gözümün önünde Sonbaharın tüm özelliklerini yansıtan renkleri…
Mehmet Yücebilgiç
Gözümün önünde Sonbaharın tüm özelliklerini yansıtan renkleri…